Kişisel bakım en önemli ihtiyaçlardan bir tanesi olmaktadır. Kadınların yüzlerine bakım yaparken uyguladığı yöntemler çeşitlilik gösterebilmektedir. Kadınlar yüzlerine yaptıkları bakım ile hem cilt sağlıklarını korumak hem de yüz güzelliğini ön plana çıkarmayı amaçlamaktadırlar. Cilt bakımı uygulanırken kullanılan malzeme ve eşyalar uygun kalitede olmaz ise cilde zarar verebilmektedir. Bu zararı önleyebilmek için cildinize en uygun kaliteli ürünleri tercih etmelisiniz.
Doğru ve kaliteli ürünleri kullanmak hem güzelliğinizi ön plana çıkaracak hem de cilt sağlığınızı zinde tutacaktır. Yüzünüzdeki kırışıklıklar ve siyah noktalar gibi rahatsız edici etmenleri ortadan kaldırabilmek için yüz bakımı uygulamasını düzenli bir şekilde mutlaka uygulamalısınız. Bu işlemleri düzenli ve doğru bir şekilde uygulayabilmek için öncelikle yüz temizleme fırçası nasıl kullanılır? gibi soruları yanıtlamamız gerekmektedir.
Yüz Temizleme Fırçası Ne İşe Yarar?
İnsan yüzünde kullanılabilmesi için üretilen bir eşya olan yüz temizleme fırçası genel olarak yüze uygulanan bir jel ya da kremi yaymak için kullanılmaktadır. Masaj aleti görevi de görebilen yüz temizleme fırçası yüzdeki kırışıklıkları minimum seviyeye indirmek ve yumuşak bir şekilde siyah nokta gibi rahatsız edici olan etmenleri yok edebilmektedir. Yüze uygulanan bir jel ya da kremi yumuşak bir şekilde dönerek eşit miktarlarda cilt yüzeyine yayabilmektedir.
Genel olarak iki çeşidi bulunan yüz temizleme fırçalarının kalitesi değişkenlik gösterebilmektedir. Elektrikli ve manüel olarak ikiye ayrılan yüz temizleme fırçalarının fırça kısmındaki fırçaların sertliği ya da yumuşak olması cilt yüzeyinde farklı etkiler oluşturabilmektedir.
Yüz Temizleme Fırçası Nasıl Kullanılır?
Yüz temizleme fırçasını birden fazla amaçla kullanabilirsiniz. Bu amaç günün yorgunluğunu atmak için masaj aleti gibi kullanmakta olabilir. Önemli bir yere gitmek için yapmış olduğunuz makyajı silmek için de kullanılabilir. En önemli faktör kullanım şekli olmaktadır. Yüz temizleme fırçasının genel olarak kullanım şekli şu şekilde yer almaktadır.
Kuru ya da nemli cilde kullanılabilmektedir.
Cildinizin hassaslığına göre yumuşak ya da sert fırçalı yüz temizleme fırçası tercih etmelisiniz.
Ciddi bir cilt rahatsızlığınız var ise yüz temizleme fırçası cildinize zarar verebilir.
Yüz temizleme fırçasını kullanmadan önce fırça kısmının üzerine krem ya da jel sürerek dairesel ve yavaş hareketler ile yüzünüze uygulamalısınınız.
Yer kullanımdan sonra yüzünüzü bol suyla yıkayarak nemlendirici gibi kremler uygulamalısınız.
Hijyen açısından yüz temizleme fırçanızın fırça kısımlarını sık aralıklar ile değiştirmeniz gerekmektedir.
Yüz Temizleme Fırçası Faydaları
Temiz bir yüze sahip olmak ve sağlıklı bir görünüm kazanmak için kullanılan yüz temizleme fırçası düzenli ve kaliteli kullanıma sahip olduğunda cildimiz için faydalı bir araç olmaktadır. Bu faydalar aşağıdaki gibi özetlenmiştir.
yüz temizleme fırçası nasıl kullanılır? 3
Cildinizi tamamen tamir ederek hücre yenilenmesini sağlamaktadır. Bu sayede cildinizde meydana gelebilecek olan izler, yaralar gibi istenmeyen olaylar sonrasında kullanılarak iyileşme süreci hızlandırılmış olmaktadır.
Fırçayı kullanmanız durumunda cildinizdeki ölü derilerden arındığınız göreceksiniz. Ölü derilerin vücudunuzu terk etmesinden sonra daha sağlıklı ve daha dirençli yeni deri oluşarak sağlam bir yapıya bürünecektir.
Yüz temizleme işlemi yapılırken insanlar genel olarak parmaklarını kullanmaktadır. Bu işlem bazı noktalara erişilmesini kısıtlar. Yüz fırçası nasıl kullanılır bölümünde de bahsedildiği gibi fırçanın ince uçları sayesinde ulaşılması daha güç olan gözeneklerinize etki eder.
Yüz Temizleme Fırçası Zararları
Cildimizi korumak için çeşitli uğraşlar vermekteyiz ve bu uğraşlar için çeşitli araçlar kullanmaktayız. Yüz temizleme fırçası da cildin temizlenmesini sağlasa da kullanım şartlarına ve sıklığına göre de cildimizde bazı zararlara yol açabilmektedir.
Uzmanlar tarafından sürekli olarak önemle belirtilen husus bu tür cilt temizleme ürünlerini kullanırken dikkatli olunmasıdır. Sürekli kullanım sağlandığında melanin aktivitesini uyarabilecek bir durumu söz konusu olan yüz temizleme fırçası cildinizin renginin değişmesine sebep olabilir. Cildin bir kısmı daha solgun görünürken bir diğer kısmı daha renkli bir görünüme sahip olabilir. Düzenli kullanımda bunlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
Cildinizdeki ölü derileri temizleme etkisine sahip olan yüz temizleme fırçası sık ve düzenli kullanımından sonra cildinizde kuruluğa sebep olabilir. Cildin önemli bir detayı olan yağ dengesini de bozabilir bu durum cildinizin daha mat bir görünüm kazanmasına sebep olur.
Cildinizde gözle görülür bir şekilde olmasa da kronik bir iltihaplanmaya neden olabilir. Cildinizin üst kısmında görünmese bile alt kısımlarında meydana getirebileceği bu kronik iltihaplanmalar erken yaşlanmayı tetikleyebilecek tehlikeli bir durumdur. Cildin yaşlanmasını engellemek veya geciktirmek adına çok sık bir şekilde kullanılmaması gerekmektedir.
Boğazdan kan gelmesinin birçok nedenleri vardır. Bu nedenler ciddi bir hastalığında habercisi olmaktadır. Bunun yanı sıra ağız yoluyla kan gelmesi daha çok on iki bağırsak, mide gibi organlarla da alakalı olmaktadır.
Uzman doktorların ciddi belirtiler arasında sayılan boğazdan kan gelmesi ya da kan tükürmek vücudun işlevsellik ile alakalı bir takım önemli sorunlar olduğunu göstermektedir. Ağızdan kan gelmesi gibi bir durum ile karşılaştığınızda derhal uzman doktorunuza danışmalı, size uygun gördüğü testleri yaptırmalısınız.
Boğazdan Kan Gelmesi Neyin Belirtisidir?
Teknolojinin ilerlemesi ile tıp alanında da büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Her geçen gün gelişen çağ ile beraber ciddi hastalıkların da tedavisi bulunmaktadır. Bununla beraber ağızdan kan gelmesi gibi bir durum söz konusu olduğunda ciddi birçok hastalığın da belirtisi sayılır.
Ağızdan ya da öksürük yolu ile kan gelmesi akciğer veya solunum yoları rahatsızlıkların işareti sayılmaktadır. Gün içerisinde sürekli öksürme, öksürüldüğü an ağızda hissedilen kan tadı ya da solunum yollarında nefes alırken bir problem yaşanması gibi belirtiler gözükmektedir.
Çoğu zaman parlak kırmızı bir renge sahip olan kan rengi, balgam yolu ile de belli olmaktadır. Önlem alınmadığı ya da uzman doktora başvurmadığınız takdirde çok ciddi kanamalara hatta ölüm gibi ağır sonuçlara yol açmaktadır.
Hemoptizi halk dilinde ağızdan kan gelmesi burun içinde oluşan kanamalar ya da sindirim sisteminde meydana gelen kanama türleri ile karıştırılmaktadır. Sindirim sisteminde herhangi bir olumsuz durum yaşandığında bulantı veya kusma yoluyla kırmızıya benzer bir renk ortaya çıkmaktadır. Hemoptizi sırasında oluşan kırmızı ile mideden gelen kırmızımsı ton aynı değildir.
Genizden kan gelmesi birçok rahatsızlığın temeli olarak görülmektedir. Bu hastalıklar;
Pnömi,
Bronşetakzi,
Sol Kalp Yetmezliği,
Amfizem,
Göğüs Travması,
Akciğer Kanseri,
Kistik Fibroz, gibi sayısız hastalığın da belirtisiz olmaktadır.
Boğazdan Kan Gelmesi Sebepleri
Uzman doktorların çoğu hastalığın habercisi sayılan Hemoptizi, diğer adıyla boğazdan kan gelmesi çok önemli tetikleyiciler arasında yer almaktadır. Kanlı balgam veyahut öksürürken ağızdan kan gelmesi gibi ciddi belirtiler hastalıkların yanı sıra kişinin psikolojisini de fazlasıyla etkilemektedir.
boğazdan kan gelmesi neden olur? 6
Ağızdan kan gelmesi hastalığının birçok sebepleri vardır. Bu sebepler ise şöyledir;
Akciğerde oluşan mantar enfeksiyonları,
Akciğer kanserleri,
Doğuştan gelen hastalıklar,
Damar bozlukları,
Aniden oluşan travmalar,
Kalp kapakçığında meydana gelen rahatsızlıklar gibi birçok sebepleri vardır. Bu sebeplerinin yanı sıra kişinin ruh hali, psikolojik dengesi gibi dış faktörlerde bu süreci fazlasıyla etkilemektedir.
Ağızdan ya da genizden kan gelmesi bir durum söz konusu olduğunda derhal uzman doktor ile görüşme sağlanması gerekir. Bu uzman doktorun belirlediği testleri yaptırmalı tedavi sürecine hemen başlanması gerekir.
Uyurken Ağızdan Kan Gelmesi
Gece uyurken kan tadı ile uyanmak ya da sabah kalktığınız anda ağzınızda oluşan kan tadı hissi çoğu insanı tedirginleşmektedir. Sebebi ise önemli bir hastalığın habercisi olabilmektedir. Kanın yoğunluk kısmına, rengine ve daha birçok sebebe göre de hastalığın ne tür olduğuna karar verilir. Uzman doktorun da bu konuda yapacağı testler ve tedavi süreci büyük önem arz etmektedir.
Yemek yerken ya da günlük hayatın her alanında ağızdan veya genizden kan gelmesi diş eti kanaması boğaz tahrişi gibi birçok neden ile kendini gösterir. Ancak hemen geçmiyor ya da halsizlik öksürük krizi gibi ciddi belirtiler oluşturuyor ise derhal uzman ekime başvurmalısınız.
Boyun ve kafaya alınan darbelerde bu konu da çok önemlidir. Alınan darbenin fazla olması ya da bölgeye göre değişkenlik gösteren ağrı sonucunda ciddi bir rahatsızlık geçirebilmeniz mümkündür. Karşınıza gelebilecek ani bir durumda doktorunuza başvurmalı gereken tedavi sürecini düzenli bir şekilde ilerletmeniz gerekir.
Ağızdan Kan Gelmesinin Tedavisi
Ağızdan kan gelmesi ya a öksürürken boğazdan kan gelmesi gibi bir durum yaşandığından öncelikle uzman hekime danışmanız gerekmektedir. Size uygun görülen testleri eksiksiz bir şekilde yaptırmanız gerekir. Ardından doktorunuzun önereceği tedavi sürecini uygulamalı, ilaç verilmiş ise düzenli bir şekilde kullanılmalıdır.
Ağızdan kan gelmesi gibi önemli bir belirtiyi önemli kılan sebeplerin en başında akciğer kanserinin gelmesidir. Bu bağlamda bu gibi belirtiler ile beraber olumsuz sonuçlara karşı gereken tedbirlerin alınması gerekir.
Kortizon, böbreküstü bezlerinde üretilen ve insan vücudu için oldukça önemli bir hormondur. Vücuttaki kortizon üretimi kişiden kişiye değişebilmekle birlikte bireylerin sinirli, stresli ve gergin olduğu dönemlerde kortizon üretim seviyesi artış göstermektedir. Kortizon birçok ilaçların üretiminde kullanılmakla birlikte içeriğinde de kullanılmaktadır. Aşırı kullanımı ise insanları oldukça sıkıntılı ve zorlu bir hastalık dönemi ile baş başa bırakabilir.
Kortizon Nasıl Kullanılır?
Kortizon bireyin bağışıklık sistemini güçlendirici bir etkiye sahiptir. Bireyin vücudunda yeterli miktarda bulunmadığı zamanlarda halsizlik, yorgunluk v zayıf bağışıklığa yol açtığı bilinmektedir.
Kortizon tedavisinin çeşitleri vardır ve bu tedavi yöntemleri bireylerin kendi kendilerine uygulayabildiği yöntemlerdir. Kortizon iğnesi, kortizon hapı ve kortizon kremleri olarak çeşitli seçenekleri vardır.
Kortizon İğnesi
İğne ile vücuda enjekte edilen kortizon tedavisi genellikle kas ve eklem iltihaplanmalarında kullanılır. Çok fazla et tüketildiğinde oraya çıkan gut hastalığının tedavisinde de kullanıldığı bilinmektedir. İğnenin uygulandığı bölgede ise vücutta birkaç günlüğüne kızarıklık ve şişlik meydana getirebilir.
Kortizon Kremleri
Bireylerin ciltlerinde meydana gelen çeşitli rahatsızlıklarda kullanılabilen kortizon kremleri oldukça hızlı etki göstermesiyle bilinir. Böcek ısırmalarında da kullanılan bu tedavi yöntemi, yüzde ve ellerde meydana gelecek olan lekelenmelerde de kullanılmaktadır. Bireyin hormon dengesini de belli bir seviyede tutar.
Kortizon Hapları
Genelde belli başlı rahatsızlıklar için kullanılan kortizon hapları herhangi bir doktor tavsiyesi ve reçetesi olmadan kullanılmamalıdır. İlacın kullanımına başlandıktan sonra ise herhangi bir şekilde doktora danışılmadan bırakılmamalıdır. Bırakıldığı takdirde vücudun dengesini bozan etmenler barındırmaktadır.
kortizon nasıl kullanılır? ne i̇şe yarar? 9
Kortizonun Yan Etkileri Nelerdir?
İnsan vücudunun belli bir bölümünde görülmez. Vücudun her yerinde çeşitli şekillerde yan etkilerinin görülebileceği kortizonun bilinen en önemli yan etkisi şişlik ve kızarıklıktır. Bunların dışında ise bulantı hissi, karın bölgesinde yağlanma, kemik erimesi, uykusuzluk, nefes darlığı, baş dönmesi, ciltte sivilcelenme, ciltte yağlanma gibi yan etkilerine de sahiptir. Bu etkilerden herhangi birinin hissedilmesi veya fark edilmesi durumunda kişi hemen doktoruna başvurmalıdır ve uzman görüşü olmadan ilacı bırakmamalı veya dozajında değişim yapmamalıdır. Aşırı fazla kortizon alınması sonucunda bu etkilerin şiddetinin arttığı bilinmekle beraber yine bir uzaman görüşü olmadan kullanım miktarı arttırılmamalıdır.
Kortizon Tedavisinde Beslenme
Kortizon tedavisini uygulayan bir kişinin belirli bir beslenme üzeni olmalıdır. Uzmanların verdiği beslenme programının dışında herhangi bir besin tüketmemelidir. Kortizon tedavisindeki en önemli detay ise tuz kullanımının azaltılmasıdır. Tuz denildiğinde ise yalnızca yemeklere sonradan ilave edilen tuz gelmemelidir. Örnek olarak belirtmek gerekirse tüketilen ekmeğin içerisindeki tuz miktarı da göz önünde bulundurulmalıdır. Uzmanların tavsiyesi olarak ise tuzsuz ekmek tüketimi oldukça faydalı olacaktır.
Bol sebze ve meyve tüketimi de kortizon tedavisinin en önemli beslenme programları arasındadır. Alınacak olan vitamin ve mineral miktarının yükseltilmesi tedavinin etki göstermesinde önemlidir. Potasyum içeriği yüksek olan sebzelerin tüketimi önem arz etmektedir.
Kortizon tedavisi gören bireylerde kemik yıkılması oldukça sık görülen bir durumdur. Bu durumun önüne geçmek için yapılması gereken ise kalsiyum alımının arttırılmasıdır. Alınan kalsiyum miktarı arttırıldıkça kemiklerin zarar görmesi azalacaktır. Kalsiyum için en çok tüketilmesi gereken besinler ise kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, süt ve yoğurt olarak nitelendirilebilir.
Kortizon kullanımından kaynaklı olarak şeker metabolizmasında bozukluklar yaşanabilir. Bu durumdan kaynaklı olarak bireylerin tatlı ve yağlı yiyecek tüketme isteği daha da artacaktır. Kortizon tedavisi uygulanan kişi ise kendisini olabildiğince bu tatlı ve yağlı tüketim maddelerinden uzak tutmalıdır. Tatlı ihtiyacını ve isteğini gidermek isteyen kişiler bunları düzenli olarak tüketecekleri meyvelerden karşılayabilirler.
Kortizon Ne İşe Yarar?
Kortizon bağışıklığı baskılayan bir ilaçtır. Vücutta oluşacak olan iltihaplanmaların şiddetlenmesini engelleyerek bir süre sonrasında da tamamen keser. Kortizonun yeterli miktarda olmaması durumunda ise vücuttaki iltihaplanmalar artış gösterir. Bireyin vücudundaki kortizon üretiminin yetersiz olması durumundan ek takviyeler yapılmaktadır. Kortizon iğneleri, kortizon hapları ve kortizon kremleri sayesinde bu eksiklik giderilmektedir. Bireylerde en sık rastlanan hastalıklar arasında yer alan astım ve alerjik rahatsızlıkların giderilmesinde kullanılan başlıca ilaçlar arasındadır. Bunlar dışında ise çeşitli cilt rahatsızlıkları, ciltte kuruma, romatizma, zehirlenmeler ve idrar yolu iltihaplanmalarında da önemli bir etkiye sahiptir.
SMA ilaçları neden pahalı? İnsan vücudundaki birçok kası tutarak hareket kabiliyetini kısıtlayan Spinal Musküler Atrofi (SMA), bireylerin yaşam kalitesini oldukça düşürmektedir. Hareket hücreleri olarak adlandırılan motor nöronlardan kaynaklanan bu rahatsızlık genelde batı ülkelerinde görülmektedir. Ağırlıklı olarak bebeklerin ölümüne neden olan bu hastalık çok az rastlanan bir problemdir. Omurilikte yer alan hareket etme mekanizmasını etkileyen SMA hastalığı vücuttaki kasların sinir hücrelerinden gelen mesajları alamamasına sebep olmaktadır. Hareket kabiliyetini sıfıra kadar düşürebilen bu rahatsızlığın tedavisi ise ilaç ile mümkün olmaktadır.
Zolgensma adlı ilaçta sayı olarak oldukça fazla virüs bulunmaktadır. Bu virüsler zararsız olmasıyla birlikte SMA hastalarında eksik bulunan bir DNA tipinin yüklenmesiyle hastalara tedavi amacı güder. Değiştirilmiş gen olarak da adlandırılan bu yöntem sayesinde eksik olan DNA hücrelerinin ilacın içerisinde yer alan virüsler sayesinde hastanın vücuduna aktarılır. U.S. Food and Drug Administration (FDA) tarafından faydaları ve etkileri onaylanmış olan ilaç 2 yaşından küçük olan her türlü bebek için tescillenmiştir.
SMA tedavisi için onaylanmış ve etkileri belirgin bir şekilde görülebilen yalnızca 3 farklı ilâç bulunmaktadır. Bu ilaçların dışındaki bir tedavi yöntemi ise sonuç göstermemektedir. Ülkemizde bu ilaçların maddi boyutunu karşılayabilmek adına pek çok ailenin gücünün yetersiz olması doğrultusunda aileler yurtdışına yerleşerek ilacı oradan temin etme yöntemini seçmektedirler. İlaç tedavisi ile çözüm yolu aranan bu rahatsızlık uzun süren laboratuvar çalışmaları ve temin edilme şansının kısıtlı olması sebebiyle pahalı bir ilaçtır. Dünyanın en pahalı ilacı olmasıyla dikkat çeken Zolgensma yurtdışında satılmaktadır. Yurt içerisinde satılan ilaçların bir kısmı devlet tarafından karşılanırken bir kısmı da geri ödemeli olarak verilmektedir.
Yurtdışı menşei olan ilaçların ülkeye girişi, vergiler gibi seçeneklerden dolayı oldukça fiyatlı olan ilaçlar şunlardır: Spinzara, Zolgensma ve Risdiplam.
SMA İlaçları Ne Kadar?
Spinzara: Biogen adlı ilaç firması tarafından piyasaya sürülen bu ilaç SMA tedavisi için ortaya çıkarılan ilk tedavi olmuştur. Omurilik sıvısına enjekte edilerek uygulanmaktadır. 2020 yılında yapılan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası gereğince oluşturulmuş olan Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre Spinzara’nın fiyatı 73 bin avro olarak belirlendi.
Zolgensma: 2019 yılında piyasaya sürülmüş olan bu ilaç fiyatı ile dünyanın en pahalı ilacı olma unvanına sahip olmuştur. Ülkemizde bulunmayan ilaç şu an için yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da uygulanmaktadır. Oldukça etkili bir ilaç olmasına karşın fiyatı ile göz korkutan ve birçok aileyi mağdur bırakan Zolgensma’nın piyasa değeri 2 milyon dolar civarındadır. İçerisinde yer alan zararsız virüsler sayesinde hastada eksik olan DNA tipini hasta bedenine aktarmaktadır.
Risdiplam: 2020 yılının hemen başında Roche ilaç firması tarafından piyasaya sürülen Risdiplam, evde alınabilecek ilk ilaç özelliği taşımaktadır. Her gün şurup olarak tüketilmesi gerekmektedir. Kesin çözüm olarak sunulmasının sakıncalı olduğu bu ilaç tedavi gören ailelerin de tedavi sürecini olumsuz etkileyebilecek bir açıklama olacağından dolayı kesin çözüm olarak adlandırılamamaktadır.
sma ilaçları
SMA Hastalığı İlacı Devlet Desteği Var Mı?
1 Aralık 2020 tarihinde yayınlanan karar ile SMA ilaçlarının tüm tipleri için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yapılan açıklama ile taraflarından karşılanacağı belirtildi. Geri ödemeli olarak karşılanan sma ilaçları hasta veya hasta yakınları tarafından rahatlıkla temin edilebilmektedir. Yerli ilaç sanayiinin oldukça önemli olduğu da belirtilerek daha etkili çözümler aranacağının da sözü verildi. Spinzara ilacı SMA hastası bireylere herhangi bir ödeme yapmadan uygulanmaktadır.
Türkiye’de Kaç SMA Hastası Var?
Diğer birçok hastalığa göre oldukça ender rastlanan bu hastalık çocukları etkilemeye devam etmektedir. Birçok bebeğin ölüm sebepleri arasında gösterilen hastalık zorlu bir süreç olmakla birlikte ilaç tedavisinin de oldukça pahalı olduğu bilinmektedir. Birçok yurtdışı menşei taşıyan ilaçlar yüksek fiyatları ile umut bekleyen hastaları ve hasta yakınlarını zorlamaktadır. Yurtdışındaki fiyatları ile 2 milyon dolar civarında olan ilaç zor durumda bırakıyor.
Yapılan araştırmalara göre 6 bin ile 10 bin doğum arasında bir görülen SMA hastalığı ender olmasıyla dikkat çekmektedir. Doğum oranlarının yüksek olduğu ülkelerde daha fazla görülmektedir. Ülkemizde ise yaklaşık olarak 3 bin bebeğin bu hastalıkla mücadele ettiği bilinmektedir. Önümüzdeki yıllarda yüksek teknoloji sma ilaçları beklenmektedir.
Adetten 10 gün sonra kanama neden olur? Günümüzde kadınların biyolojik yapısı gereği belirli döngüler yer almaktadır. Bu oluşan döngüler sayesinde kadın vücudu daha dirençli bir yapıya sahiptir. Bu döngülerin ilk sırasında adet döngüsü yer almaktadır.
Adet döngüsü vücutta bulunan kirli kanın atılmasıyla gerçekleşir. Ayrıca her ay düzenli olarak yumurtalıkların yumurtlama dönemi de gerçekleşmektedir. Böylece bu dönemlerde hamile kalma olasılığı da diğer dönemlere nazaran yüksektir. Adet döneminin öncesinde ve sonrasında yaşanabilecek bazı olaylar vardır. Bu olaylar kimi zaman bir sorun teşkil etmese de bazı noktalarda ciddi hastalıklarında habercisi olmaktadır.
adetten 10 gun sonra kanama neden olur
Adet Kanamasından 10 Gün Sonra Tekrar Kanama
Kadınlarda her ay düzenli olarak gerçekleşen bu döngüde kimi zaman farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Normal bir kadın vücudu 28-30 gün arayla adet döngüsüne girer. Ancak normal hayatında yaşadığı bir takım olaylar ya da vücutta oluşabilecek hastalıklar bu durumu etkilemektedir. Düzensiz adet ile vücudun dengesi oldukça şaşmaktadır.
Adet Olduktan Sonra Yine Adet Olmak
Adet döngüsü 4-7 gün arasında gerçekleşir. Bu döngünün herhangi aksama olayında sık adet görme denilen durumda beraberinde gelmektedir. Normal adet gününden 10 gün erken adet görmek, vücudun erken yumurtlama dönemi, mevsimsel değişkenlikle gibi birçok olayı da tetiklemektedir.
Hayatımızın her alanında yaşadığımız olayların vücudu etkilediğine dair kanıtlardan birisi de adet döngüsünün sürekli değişmesidir. Çoğu hasta “ 40 günde bir adet oluyorum” diyerek alanında uzman doktoruna başvurmaktadır. Vücutta oluşa bu düzensizliği bir takım ilaçlar ve tedavi yöntemleri sayesinde eski düzenine getirmeniz mümkündür.
Erken ya da geç adet görme sorunlarının yanı sıra “15 gündür adet oluyorum” gibi bir durumla karşılaştığınız da vücudunuzun dengesi sarsılmış olabilir ya da bir takım etkenler adet döngüsünü uzatmış olabilmektedir. Bunun yanı sıra adet bittikten iki gün sonra kan gelmesi gibi bir etkenle karşılaşabilirsiniz. Bu süreçte sakinliğini koruyarak beklemeli ardından uzman hekime danışmanız gerekir.
Bir Hafta Arayla Adet Görmek
Adet döngüsü her kadının vücudunda farklılık göstermektedir. Fakat ortalama süre 21 gün ile 35 gün arasındadır. Aksi bir gecikme durumu yaşandığında doktorunuza başvurabilir nedenini öğrenebilirsiniz.
10 gün erken adet olmak kadınlar üzerinde birçok durumun habercisi olabilmektedir. Vücudun belirli düzenin bir anda dışına çıkması bir problem olabileceğine işarettir. Kadınlarda yaşanan bu durumda fazlasıyla telaşa kapılmaktadır. Ancak bu endişe çoğu zaman yerini farklı duygulara bırakabilmektedir.
Mensurasyon döneminin gecikmesinin yanı sıra normal döngüden önce adet olabilmekte mümkündür. Bu durum yaşandığında çoğu kadının aklına “ erken adet görme hamilelik belirtisi mi?” diye soru gelmektedir. Bu durum yaşadığında acele etmemenize ya da heyecanlanmanıza pek fazla gerek yoktur. Sebebi ise vücutta yaşanabilecek her durumda bu süreç değişebilmektedir.
adetten 10 gün sonra kanama neden olur
Bir Ay İçinde İki Kere Adet Görme Nedenleri
İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölür. Bu dünya düzeni içerisinde her anne bir çocuk sahibi olmak iter. Ancak vücutta gelişen bazı istemsiz durumlar bu isteği biraz geciktirebilmektedir. Gelişen durumların belirli nedenleri olmaktadır.
Adet döngüsü ay içinde tekrarlanabilir. Kadınlarda ara kanama diye belirtilen bu dönem zor bir süreç olmak ile beraber birçok duyguyu da beraberinde getirmektedir. Hamilelik bekleyen bir anne adayı “ hamilelik beklerken adet oldum” gibi bir sorunla karılaşabilmektedir. Bu problem bağlamında ay içerisinde iki defa adet olmanın belirli nedenleri vardır. Bu nedenler;
Stres, kaygı, endişe gibi ani yaşanan duygular,
Hormon dengesizliği,
Hareketsizlik,
Troid bezlerinde yaşanabilecek olağan üstü durum,
Fazla kilo,
Ergenlik çağına yeni girmiş genç kızlar,
Menopoz dönemine girmeye çok yaklaşmış kadınlar,
Enfeksiyonlar gibi belirtiler vücudun dengesini bozabilmektedir.
Bu nedenler haricinde “Âdetim bitti 2 gün sonra adet oldum hamile olabilir miyim?” Gibi bir soruyla yaklaşan anne adayı, bu durumda uzman doktoruna başvurmalı gerekli muayeneleri olmalıdır. Doktorun uygun gördüğü takdirde ilaç veya farklı tedavi yöntemleri uygulanır.
15 Günde Bir Adet Olmak Neyin Belirtisidir?
15 günde bir adet olmak vücudun dengesinin bozulduğuna ya da vücutta istem dışı gerçekleşen bir takım olaylarında habercisi olabilmektedir. Adet bittikten sonra kan gelmesi gibi durumlar yaşandığında öncelikle sakin olmanız gerekmektedir. Adet öncesi ve sonrasında vücudunuzda gerçekleşen durumları takip etmeli aksi bir durum yaşandığı takdirde doktorunuza başvurmalı şikâyetinizi belirtmelisiniz.
Adet döngüsü, istisna sayılacak şekilde hamile kadınlarda gerçekleşmektedir. Hamilelik ara kanamalar tehlikeli olabilmektedir. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi istisna gibi durumlarda bir sorun yaşanmamaktadır.
Sol veya sağ ayak baş parmağı uyuşması birçok sebepten olabilir. Bu durum bazen ağrı, hissizlik veya yanma şeklinde olabilmektedir. Tüm bu problemler insanlar için uzun bir süre devam ederse can sıkıcı bir duruma gelebiliyor. Saydığımız bu etkenlerin onlarca farklı nedeni olabilir ve doktor görüşü alınması halinde kesin teşhis konulabilir.
Sağ ve Sol Baş Parmak Neden Uyuşur?
Ayak başparmağı uyuşmasının nedenleri;
B12 vitamin eksikliği
Kansızlık
Siyatik
Şeker hastalığı
Kullanılan ilaçların gösterdiği yan etkiler
MS
Obozite
Dar ayakkabı giymek
Periferik arter hastalığı
Bel fıtığı
Alkol
Zona hastalığı
Raynaud hastalığı
Artrit ve osteartrit hastalıkları
Omurilik yaralanmaları
Donma
Gulian – barre sendromu
Ayak yaralanmaları
Şeklindedir ve bu listede olmayan birçok sebepten kaynaklı ayak parmaklarında uyuşma meydana gelebilir.
Ayak baş parmağı uyuşması
Sağ ve Sol Ayak Baş Parmağı Ağrısı Neden Olur?
Uyuşma ve ağrı nedenleri benzerlik gösterir. Bu ağrıların nedenleri;
Ayağa alınan darbelerden sonra ağrı
Donma sonrasında hissizlik ile beraber ağrı
Omurilik kaynaklı ağrılar sonucunda
Şeker hastalığı
B 12 vitamin eksikliği
Sadece bu kadarla sınırlı değildir; ama biz en önemli sebeplerini sizlerle paylaşıyoruz.
Askerde Ayak Baş Parmağı Uyuşması Neden Olur?
Askerde baş parmağın uyuşması genellikle tek bir nedene bağlıdır. Askeriyede verilen botlar tam ayağı oturmadığı takdirde baş parmağa baskı uygular ve bu da parmağın uyuşmasına veya ağrımasına sebep olur. Bu tür bir durum ile karşılaşan askerlerimizin postallarını değiştirmesi ile birlikte bu sorunda doğal bir şekilde çözülecektir.
Ayak Baş Parmak Uyuşması Hangi Bölüm ve Doktor Bakar?
Ayak baş parmağında uyuşma sorunu yaşayan kişilerin hangi bölüme gidilmesi gerektiği hakkında bilgisi olmayabilir. Sadece ayak baş parmaklarında uyuşma sorununda değil, vücutta ki diğer uzuvların uyuşmalarında da
nöroloji bölümüne gidilmelidir. Nörolog bir uzman tarafından ancak gerekli testler yapılır ve teşhis konulur. Aynı şekilde nasıl geçer ve tedavisi gibi konular hakkında da hekim en doğru tespiti yapacaktır.
Sağ ve Sol Ayak Parmak Karıncalanması, Ağrısı ve Uyuşması Nasıl Geçer?
Baş parmak ve diğer parmakların karıncalanması ve uyuşması durumlarında bir nöroloji uzmanına gidilmesi en doğru hareket olacaktır. Ayak baş parmağı uyuşması nasıl geçer evde? Diyenler aşağıdaki yöntemleri deneyebilirler.
Öncelikli yapılması gereken parmaklara tek tek masaj yapılıp, dolaşımın sağlanmasıdır. Bu durum uyuşmalarda ve karıncalanma durumlarında tavsiye edilir.
Mümkün olduğunda uyuşan yer hareket ettirilmeli ve sabit durulmamalıdır.
Ayakkabı veya çorap var ise çıkartılmalıdır. Mümkün olduğunca ayak havasız kalmamalıdır.
Raynaud hastalığı söz konusu ise ayakların ve parmakların ısıtılması gereklidir.
Ayak baş parmağı uyuşması
Parmak Uyuşması İçin Egzersiz ve Masaj Tavsiyeleri
Sol veya sağ ayak parmakları egzersizleri ile var olan ağrıyı, karıncalanmayı ve uyuşukluğu azaltabilirsiniz. Bunun için;
Baş parmakta uyuşma var ise sertleşme olup olmadığına bakılmalıdır. Eğer parmakta sertleşme ve uyuşma var ise, çok yavaş şekilde masaj yapılır.
Parmaktaki sertleşme bir süre sonra genellikle sona erer. Karıncalanma ile birlikte uyuşuklukta geçmiş olacaktır.
Bunların haricinde parmakların tümünde uyuşukluk var ise, serçe parmaktan başlayarak ufak hareketler ile kıpırdatmak gerekir. Tüm ayak parmakları için bu hareketler 2 veya 3 kez yapılır.
Bu egzersiz sonrasında da karıncalanma ve uyuşma sona erecektir.
Masajı yapacak kişi iki baş parmağını paralel şekilde, masaj yapılacak parmağa getirmelidir.
Aşağıdan yukarı hafif baskılar uygulayarak parmaklar aynı hizada olacak şekilde hafif baskı uygulanmalıdır.
Ayak Baş Parmağın Uyuşması ve Ağrısı Hangi Hastalığın Belirtisi?
Ayak baş parmak uyuştu ise, kişiler bunu pekte sorun etmezler; ama bu durum tekrarlanır ise ve uzun sürerse ciddiye alırlar. Ayak baş parmağı uyuşması neden olur cevabını yazımızın başında belirttiğimiz gibi net bir şekilde doktorlar haricinde kimse veremez. Buna bağlı olarak uyuşmalar veya hissizlikler bir hastalığın belirtisi olabileceği gibi, anlık olarak gerçekleşen küçük bir sağlık problemi de olabilmektedir.
Ayak baş parmağı uyuşması geçmiyor ise nörolog bir doktordan randevu alınmalı ve gerekli tetkikler yaptırılmalıdır. Bu tür karıncalanmalar ve uyuşmalar çok sık olmadığı sürece büyük bir problem olarak görülmemelidir. Ancak bu ağrılar, karıncalanmalar ve uyuşmalar sık sık tekrarlanır ise nasıl geçer veya ne iyi gelir araştırmaları yapmadan doktora gidilmelidir.
Prostacare ne için kullanılır? Bu ilaç hakkında sorulması gereken en son sorudur. Nitekim bu ürün bir ilaç değildir ve bitkisel bir takviye gıda görevi görür. Aynı zamanda piyasada sahtesi bulunan bu ürünün orijinalini bulmak ve satın almadan önce araştırması yapılması gereklidir.
Prostacare Ne İçin Kullanılır?
Prostacare şurubu kullanımı erkeklerin en büyük kabuslarından birisi olan prostat sorununa çözüm olarak kullanılır. Prostat sadece yaşlılar ve yetişkinler için değil; aynı zamanda gençler içinde sorun teşkil eden bir sağlık problemidir. Bu sorunun tedavisi için en sağlıklı yol bir doktora görünmelidir; ama insanlar alternatif tıp alanına yönelerek sorunlarına çözüm ararlar. İşte bu çözümlerden birisi de Prostacare tabletlerdir. Prostacere Ultra ne için kullanılır?
Prostacare şurubun prostat haricinde farklı ürolojik hastalıklara da iyi geldiğini söylenmektedir.
Bu ürün prostat kanseri için kullanılmaz, sadece önleyici görevi vardır.
Cinsel yaşamı olumsuz etkileyen fiziksel problemleri olumlu anlamda etkilediği belirtilmektedir.
prostacare ne için kullanılır
Prostacare Ultra Kullanımı Nasıl Olmalıdır?
Prostacare Ultra kullanımı günde 1 kez olmak şartı ile kullanılır. Aç karnına mı tok karnına mı kullanıldığı fark etmez. 50 ml ve 80 gr ölçütlerinde satılan bu ürünü kullananlar şurup şişesini 10 gün kullansa yeterli olacaktır. Üretici firmaya göre Prostacare Ultra şurup 50 ml her gün 1 kez mutlaka kullanıldığı takdirde faydasını gösterecektir.
Prostacare Eczanede Satılır mı?
Prostacare Ultra eczanelerde satılmamaktadır. Nereden alınır sorusuna verilebilecek en iyi cevap ise, resmi satış siteleri olacaktır. Birçok muadili olduğu iddia edilen bu ürünün orijinalini yasal sitelerden almanız gereklidir. Alım yapmadan önce satış yapan siteden belgelerini talep edin ve resmi olmayan hiçbir siteden alışveriş yapmayın. Prostacare fiyatlarına aldanan birçok kişi ucuz diye bu ürünü sahte sitelerden almaktadır. Bu ürünler fayda yerine Prostacare Ultra kullanıcıları için zararlı olacaktır.
Prostacare Ultra Kullanıcı Yorumları ve Şikayetleri
Prostacare ultra kullanıcı yorumları internette araştırıldığında olumlu tepkiler aldığına şahit olabilirsiniz. Bu ürünü daha önce kullanan ve işe yaradığını iddia eden birçok kullanıcının yorumlarını görebilmeniz internette mümkündür. Yorumlar bu konuda aldatıcı olabilir. Nitekim bu ürünün satışını yapanlar bu tür bir algı yaratmak adına çalışmalar yapmış olabilir. Aynı şekilde Prostacare şikayetleri de rakip bir firma tarafından manipüle edilmiş olabilir. Bu yüzden şikayet var gibi platformlardan güvenirlik analizi yaparken bu hususları göz önünde bulundurmak gerekir.
Hologram ve bandrol ile ürünün orijinalliği test edilebilir. Bu yüzden ürünü almadan önce hologram ve bandrol olduğundan emin olmanız gerekir.
Prostacare Ultra İçindekiler
Prostacare Ultra içeriği bakımından;
Cüce palmiye bitkisi
Kabak çekirdeği özü
Afrika eriği
Bu besinleri barındırdığı belirtilse de, bu konuda kesin bir bilgi bulmak mümkün değildir. Prostacare şurup içindekiler hakkında satın alım öncesinde bilgi almak ve bu bilgiler doğrultusunda alımın gerçekleştirilmesi gerekir.
prostacare ne için kullanılır
Prostacare Fiyat Bilgisi
Prostacare fiyat tek kutu için 99 TL olarak resmi sitesinde satışa sunulmuştur. 2 adet alımda fiyat 169 TL, 3 paket alım gerçekleştiğinde ise 249 TL’dir. Bu şurup fiyatını çok daha düşük fiyatlarda satan siteler güvenilir olmamakla beraber, sağlığı tehdit edebilir. Prostacare eczane fiyatı 89 TL olarak internet sitelerinde gösterilse de, bu fiyat satış sitelerindeki fiyattır.
Prostacare Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Prostacare eczanelerde satılmadığı ve sadece siteler üzerinden satışı gerçekleştiği için güven problemi yaratan bir takviye gıdadır. Bu yüzden alım öncesinde daha önce kullananların tavsiyeleri dikkate alınmalıdır.
Prostacare orijinal olarak satın alınmalıdır. Aksi takdirde sahtesi sağlık açısından ciddi olumsuz etkilere neden olabilir.
Prostacare nedir ne için kullanılır gibi soruları sadece internet üzerinden değil, satışı yapan resmi sitelerin yetkililerinden de bilgi alınmalıdır. Bu şurup hakkında bilgi kısıtlıdır. Bu yüzden orijinal satış siteleri en detaylı şekilde bilgi aktarımı müşterilerine sağlayacaktır.
Prostacare zararları ve yan etkileri bakımından değerlendirildiğinde kısıtlı bilgiden kaynaklı olarak net bir kanıya varılamamaktadır.
Ürün N11 ve Gittigidiyor gibi sitelerde de satıştadır ve burada satış yapabilmek için resmi olmak gereklidir. Bu yüzden ürünlerin bu tür büyük markalardan alınması çok daha sağlıklı olacaktır.
Devit 3 damla nasıl kullanılır sorusundan önce bu ürün hakkında kısa bir bilgi verelim. Devit 3, bebekler ve yetişkinlerin D vitamini eksikliğini gidermek için piyasaya sürülen bir ilaç türüdür. D vitamini ihtiyacını her insanın karşılaması gerekmektedir. Aksi takdirde farklı sağlık problemleri ile boğuşmak zorunda kalabilir. Buna bağlı olarak Devit 3 faydaları bakımından her insanın ihtiyaç duyabileceği bir ilaçtır.
Devit 3 Damla Nasıl Kullanılır?
Devit 3 damla kullanımı öncesinde doktor tavsiyesi dışında bu ürünün kullanılmaması gerektiğini belirtmekte fayda var. Aynı şekilde uzmanın önerdiği dozdan aşağısını veya fazlasını almak farklı yan etkilere neden olabilir. Bu şekilde kullanım gerçekleştirildiği takdirde fayda yerine zarar verecektir. Devit 3 ampul kaç gün arayla içilir? Sorusu tamamen hangi amaçla kullanıldığına bağlıdır. Bu yüzden doktor sağlık problemine göre kaç damla alınmalı ve ne kadar sürede alınmalı, size belirtecektir. Devit3 kullanımı aşağıdaki gibidir;
24 saat içerisinde sadece bir kez kullanılır ve fazlası kullanılamaz.
Ağız yolu ile alınır.
Sulu olan bir gıdaya damlatma işlemi gerçekleştirilerek alınabilir.
Çocuklarda ve Yeni Doğan Bebeklerde Devit 3 Kullanımı
Çocuklarda veya yeni doğan bebeklerde Devit 3 kullanımı raşitizm tedavisinde ve D vitamini eksikliğinde kullanılır.
Bebek eğer 1 yaş altında ise günde 25 damla tavsiye edilir.
Bebeğin 1 yaş ve üstü olması durumunda günde 45 damla kullanmak gerekir.
Anne sütü emen bebekler için besine damlatma işlemi ile kullanılması sağlanılabilir.
Ebeveynlerin belirtilen dozu çok iyi ayarlamaları gerekmektedir. Herhangi bir aşırı doz verilmesi halinde mutlaka bir uzmana danışılması tavsiye edilir.
Devit 3 Neden Kullanılır?
Devit 3 oral damla kullanımı farklı sebeplerden olabilmektedir. Bu sebepler;
D vitamini yetersizliğinden ortaya çıkan bir hastalık türü olan Raşitizm hastalığında
D vitamini eksikliği mevcut ise
Kemik erimesi hastalığından dolayı kırık riski var ise, ana tedaviyi desteklemek amacı ile
Osteoproz tedavisinde ( kemik erimesi hastalığı) destekleyici unsur olarak
D vitamini eksikliğinin önlenmesi adına
Emilim bozukluğu durumundan ( Sindirim sistemi kanalında) kaynaklı D vitamini eksikliğine tedbir olarak
Vücudumuzda yer alan kalsiyum metabolizmasını dengede tutmaya fayda sağlayan hormon olan Parathormon’un işlevselliğine devam etmesinde
Devit 3 Damla Faydaları Nelerdir?
Devit 3 Oral damla faydaları bakımından insanlar için oldukça etkilidir diyebiliriz. Nitekim vücudun en önemli ihtiyaçlarından olan D vitaminin eksikliğini gideren bu ilaç, D vitamini eksikliğine bağlı hastalıkların tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda bu vitaminin eksikliğinden kaynaklı doğacak olan hastalıklardan öncesinden korunma hakkı da elde edilmiş olur. Devit 3 damla faydaları açısından maksimum etkiye sahiptir ve en önemlisi bazı hastalıkların tedavisinde önemli bir unsurdur.
Devit 3 Yan Etkileri Nelerdir?
İlaçların içeriğinde yer alan maddeler insanlar için yan etki oluşturmaktadır. Devit 3 yan etkileri ilgili üretici firmanın sitesinde de belirtildiği üzere, geniş çaplı klinik araştırma yapılmamıştır. Fazla kullanımı Hiperkalsemi ile hiperkalsiüriye sebep olabilmektedir. Aynı zamanda çok nadir de olsa, döküntü ve kaşıntı gibi reaksiyonlar söz konusu olabilir.
Devit 3 Kimler Kullanmamalı?
D vitamini veya yapımında ki maddelere alerjisi olanlar
Akciğer tüberkülozu (aktif bir şekilde ise) olanlar uzun bir süreç de kullanmamalıdır.
D hipervitaminozu durumunda da
Böbrek taşı olan kişilerde
Kalsiyuma karşı alerjisi olanlarda,
Damar sertleşmesi hastası olan kişilerde ( ileri düzeyler için geçerli)
Hipertansiyon hastalarında
Bu damla kullanılmamalıdır.
Devit 3 Oral Damla Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Devit 3 kullanımı doktorun yeterli görmesi halinde sonlandırılabilir. Bunun haricinde kullanımı sonlandırmak için inisiyatif alınmamalıdır.
Eğer gün içinde yeterli doz alınmaz ise, çift doz alınmamalıdır.
Eğer aşırı doz alımı gerçekleştirildi ise doktorunuz ile irtibata geçip bilgi almanız gerekmektedir.
Kullanım sonrasında uzman tarafından tavsiye edilen dozun yetersiz olduğunu veya fazla geldiğini düşündüğünüzde, bunu doktorunuz ile konuşmalısınız.
Aşırı kullanımında hiperkalsemi gelişebilmektedir. Aşırı kendine güvenme ve neşe durumu bunun belirtilerindendir. Aynı şekilde yorgunluk da belirtiler arasında yer almaktadır. Bunun haricinde diğer belirtiler; kusma, susama, iştahta azalma, bulantı, kalp ritim bozukluğudur.
25 derece oda sıcaklığının altında saklanmalıdır ve ağzının kapalı olduğundan emin olunmalıdır.
Devit 3 hamilelikte kullanımı çok gerekmiyor ise tavsiye edilmemektedir. Özellikle doktor tavsiyesi olmadan kullanımı kesinlikle olmamalıdır.
İlacın kullanımı öncesinde kullanma talimatı detaylı bir şekilde okunmalı ve herhangi bir olağanüstü durumda en yakın sağlık merkezine gidilmelidir.
Kan, damar ağında dolaşmakta olan rengi kırmızı ve vücutta temiz şekilde akmakta olan hayati açıdan önemli bir sıvıdır. Sağlıklı kan, temiz kandır ve atık maddeleri vücuttan atan bir yapısı bulunmaktadır. Ancak bazı durumlarda uygulanan testler sonucunda kanda enfeksiyon olduğu görülmektedir. Bu da kanda enfeksiyon neden olur? sorusunu beraberinde getirir.
Kanda Enfeksiyon Nedir?
Normal şartlarda temiz bir şekilde akış sağlayan kan, bazı durumlarda kirlenir ve bakteri, enfeksiyon ile birleşebilir. Özellikle bağışıklık düşüklüğü yaşayan kadın ve bebeklerde sıkça rastlanan bu sorun kan dolaşımını da etkileyen bir sorun oluşturmaktadır. Bakteri, enfeksiyon ve mikroorganizmaların kana karışması ile oluşan sorun insanları kan zehirlenmesine kadar götürebilmektedir.
Bu gibi enfeksiyonların en kısa zamanda tedavi edilmesi, yaşanan problemin büyümemesi adına oldukça önemlidir. Vücut, kandaki bakterilere karşı bir savunma mekanizması gerçekleştirir, kandaki akyuvar sayısı buna bağlı olarak artar. Kan testinde CRP yüksek çıktığında enfeksiyon başladığı da anlaşılmaktadır. Kanda enfeksiyon çıktığında korkulmadan doktora başvurmak ve doğru şekilde ilerlemek gerekmektedir. Kanda enfeksiyon değerleri anormal ise, kulaktan dolma bilgiler ile tedavi gerçekleştirilmesi çok da doğru bir davranış olmayacaktır.
Kanda Enfeksiyon Belirtileri
Halsizlik, bitkinlik
Yüksek ateş
Bulantı, kusma
İştahsızlık
Üşüme, titreme
Solunum sıkıntısı
Ani kilo kaybı
Ciltte yaraların geç iyileşmesi
Cilt üzerinde kırmızı lekeler
Kan azalması şeklinde sıralanabilir.
Kanda Enfeksiyon Neden Olur?
Kanda enfeksiyon neden olur sorusuna cevaplar her zaman aranmaktadır. Bunun en basit sebebi mevsimsel değişim ya da alınan yanlış besinlerdir. Bu gibi sebeplerin çözümü ise basittir. Kolayca uygulanacak sağlıklı bir diyet programı veya bir süre beklemek bu problemi çözmeye yetecektir. Mevsimsel gribin de kanda enfeksiyon oluşturma gibi bir etkisi vardır, bu da yine hasta sağlığına kavuştuğu zaman normale dönecektir.
kanda enfeksiyon neden olur ve tedavisi? 27
Ancak geçmeyen ve daha da belirtilerini artıran enfeksiyon zamanında çözüme kavuşturulmazsa ölümcül sonuçlar verebilmektedir. Kan hastalıkları, bu nedenle oldukça önem arz etmektedir. Tedavinin doğru zamanda uygulanması olası bir hastalığın başlamaması açısından gereklidir. Kanda enfeksiyon oluşma nedenleri ise:
Bağırsakta meydana gelen enfeksiyonlar,
İdrar yollarında oluşan enfeksiyonlar,
Mevsimsel grip,
Açık yaralar, ağır yaralanmalar,
Tip 1-Tip 2 Diyabet hastalığı
Kemoterapi, radyoterapi tedavisi alınan durumlar,
Yatalak durumdaki hastalıklar,
İdrar sondası takılması,
Ameliyat esnasında alınan enfeksiyonlar,
Apseler
Böbrek enfeksiyonları
Üst solunum yolu enfeksiyonları şeklinde sıralanmaktadır.
Kandaki Enfeksiyonu Yok Etmek veya Engellemek İçin Ne Yapılmalı?
Sigara ve türevleri sağlığı daha olumsuz yönde etkileyerek özellikle de üst solunum yolu enfeksiyonlarını artırdığı için sigara içmekten ve sigara içilen ortamlardan kaçınmak gerekmektedir.
Yaraların açıkta bırakılması dışarıdan gelen enfeksiyon riskini artıracağı için yaralar açık bırakılmadan kapalı tutulmalıdır. Açık yara, ayrıca sinek gibi uçan canlıların dışkı veya mikrobakterilerini de temasa izin verdiği için yaralar açık bırakılmamalıdır.
Sağlıklı ve dengeli bir beslenme ve diyet programı hazırlamak bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Güçlü bağışıklık sistemi ise enfeksiyon ve hastalık riskini oldukça azaltır. Doğru beslenme programları daima sağlığı da beraberinde getirmektedir.
Spor ve egzersiz yapmak ve bunu düzenli bir şekilde gerçekleştirmek kan akışını sistematik hale getireceğinden kandaki enfeksiyon da kendiliğinden düşüşe geçecektir. Sporcuların daha az hastalanan ve sağlıklı kişiler olmasının en önemli nedenlerinden birisi de düzenli spor yapan kişiler olmasıdır. Bu yüzden kandaki enfeksiyon nasıl geçer sorusu için egzersiz cevabı verilebilecek ilk cevap olmaktadır.
kanda enfeksiyon neden olur ve tedavisi? 28
Kandaki Enfeksiyon Tedavisi
Kandaki enfeksiyon tedavisi geç tedavi edilirse hastalar da daha büyük problemler, farklı ağır hastalıklar yaşatabileceğinden en kısa zamanda belirtiler fark edildiği andan itibaren tedaviye başlanmalıdır.
Kan şekerini düzenleyen ilaçlar, enfeksiyon önleyici antibiyotikler, ağrı kesiciler çeşitli tedavi yöntemlerinden olmaktadır. Ayrıca solunum sıkıntısı yaşatabilen kandaki enfeksiyon hastaya solunum cihazı bağlanması ile hastanın şikayetini azaltabilmektedir. Eğer ilaçlar da etki etmiyorsa bu durumda da damar yolu ile sıvı desteğinin sağlanması hastalığın daha hafif geçirilmesine imkan tanır.
Enfeksiyon hastalıkları ihmal edilmemesi gereken, basit gibi görülse de ileriye dönük ciddi sorunlar oluşturabilen ciddi bir hastalıktır. Kandaki enfeksiyonlar kişinin günlük hayatını etkileyebileceği gibi en ufak hastlık geçirdiği an da daha büyük hastalığa çevrilme ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Tüm bunların yaşanmaması için doğru ve zamanında yapılan müdahaleler önem teşkil etmektedir.
Günlük hayatta tükettiğimiz bazı yiyeceklerden veya içeceklerden kaynaklı olarak ağzımızda hoş olmayan tatlar kalabilir. Beslenme ihtiyacımızı karşılamak adına gün içerisinde birçok kez kullandığımız ağzımızda oluşabilecek bir tat bozukluğu iştahımızı kesebilir veya midemizin bulanmasına da sebebiyet verebilir. Bu durumda da ağız tadı bozukluğu nasıl geçer arayışı içerisine girilir.
Ağız Tadı Bozukluğu Sebepleri
Gün içerisinde vücudumuzun gerekli enerjiyi, vitamini, minerali, proteini alması için beslenmemize son derece dikkat etmek durumundayız. Bunun için de beslenme düzeninin tam olarak oturmuş olması gerekmektedir. Birçok sağlık çalışanının da tavsiye ettiği gibi günde 3 öğün beslenmek vücudumuzun ihtiyacı olan temel gereksinimleri karşılamaktadır. Tüketilen besinlerin çeşidine göre de vücudun enerji oranı doğru orantılı olarak artar veya azalır.
İnsanların en temel ihtiyaçlarından olan beslenme durumu birçok farklı maddenin tüketilmesini sağlar. Bazı besinler ağızda hoş olmayan tatlar bırakmasıyla birlikte bireyin iştahının kesilmesine ve kendisini iyi hissetmemesine sebep olur. Bireyin ağzının tadının bozulmasının birden fazla sebebi olabilir. Bu sebeplere göz atacak olursak;
Ağız hastalıkları
İltihaplar
Diş problemleri (çürük, kırık)
Tüketilen besinler ve lezzet oranı
Sigara ve alkol tüketimi
Bazı ilaçlar
gibi sebepler örnek olarak gösterilebilir.
Bireyin bu gibi durumlarda yapması gereken en önemli şey ağız tadı bozukluğu nasıl geçer arayışı ile bireysel olarak çözüm aramamasıdır. Birçok ağız tadı bozulmasının sebebinin sağlıkla ilgili bir sorunla ilişkisi olabilir ve aranan çözüm yolları bu rahatsızlığın daha da ileri safhalara taşınmasına sebebiyet verebilir.
ağız tadı bozukluğu nasıl geçer
Ağız Tadı Bozukluğu Nasıl Geçer Doğal Yöntemlerle?
Bireyin ağız sağlığına ve beslenme düzenine özen göstermesi ağız tadının bozulmasını engelleyici en önemli unsurlardır. Herhangi bir sebeple ağız tadı bozukluğunun önüne geçilemediyse eğer izlenmesi gereken çeşitli yollar mevcuttur. İzlenecek bu yollar sayesinde ağızda meydana gelen acı, ekşi, metalik tattan kurtulmak mümkündür. Ağız tadı bozukluğu nasıl geçer sorusuna verilebilecek cevaplar aşağıdaki gibidir;
Günde en az 2 kez diş fırçalamak
Günde 1 kez diş ipi ile bakım yapmak
Keyfi olarak kullanılan bir ilaç var ise kullanımını azaltmak
Gün içerisinde 2 ila 2,5 litre su tüketmek
Naneli diş macunu kullanmak
Şekersiz sakız çiğnemek
Tüketilen yiyeceklerin kalitesine dikkat etmek
Karbonat ile su birleşimini kullanmak
Az miktarda da olsa sirke tüketmek (tükürük bezi salgılanmasını sağlar)
Portakal suyu, limon, mandalina gibi narenciye meyve sularının tüketilmesi
Nane bitkisinin çiğnenmesi
Karanfil kullanılması
gibi birçok yöntem ile ağız tadı bozukluğu ne zaman geçer sorusuna da cevap verebilmeniz mümkündür. Yapılan bu aktivitelere rağmen yine de azalma veya etkisinden kurtulmak mümkün olmadıysa bir diş doktoruna veya periodondiste başvurmak etkili bir çözüm bulunmasına yardımcı olacaktır.
Ağızda Neden Metalik Bir Tat Olur?
Ağız tadı bozukluğu nasıl geçer sorusunu soranların ağzındaki o garip ve değişik tat metalik tat olarak adlandırılabilir. Ağızda oluşan metalik tat tıp dilinde disguzi (paraguzi) olarak adlandırılmaktadır. Bu metalik tadın ana sebepleri psikolojik, nörolojik ve ilaçların sık kullanımı olarak nitelendirilebilir.
Kullanılan birçok ilacın en önemli ve etkin yan etkilerinden birisi de ağızda yarattığı kuruluktur. Bu kuruluk hissi de ağızda metalik bir tat kalmasına sebep olmaktadır. İlaçların neden olduğu bu metalik tadın giderilmesi için bol bol su tüketilmesi çözüm olacaktır. Ağız kuruluğundan kurtulmanın bir diğer yolu da şekersiz sakız çiğnemek olacaktır.
Ağızda yer alan bir diş probleminden kaynaklı da metalik bir tada maruz kalınabilmektedir. Rahatsızlığı yaşayan bireyin bu durumda periodontist adı verilen diş eti uzmanlarından yardım ve destek alması isabetli bir karar olacaktır. Periodondist ağızdaki bu sıkıntının giderilmesi için bazı ilaç tedavileri uygulayabilir veya diş ve ağız bakımının değiştirilmesi konusunda uyarılarda bulunabilir.
Ağızda oluşan metalik tattan kurtulabilmek için günde en az iki kez diş fırçalamak, bol bol su tüketmek, günde bir kez diş ipi kullanmak ve sigaradan uzak durmak yapılabilecekler arasındadır.
ağız tadı bozukluğu nasıl geçer
Ağızda Kötü Tat Oluşması Hamilelik Belirtisi Mi?
Hamileliğin özellikle belirli dönemlerinde hamile kadının ağzında çeşitli tat bozuklukları oluşabilir. Ağız tadı bozukluğu nasıl geçer sorusunu soran kişilerin bu durumun normal bir durum olabileceğini bilmesi gerekir. Sık sık görülen bu durum ciddi sorunların habercisi değildir, panik yapılacak bir durum söz konusu değildir. Sürekli anormal tat almaya başlayan hamile kadının ağzında bazen acı, bazen ekşi ve bazen de metalik bir tat meydana gelir.
Ağızda oluşan bu tatların tek sebebi hamilelik olabilir. Hamile kadınların sıklıkla karşı karşıya kaldıkları bu durum bebek veya anne sağlığını tehdit eden bir durum değildir. Gebelik döneminde kadın vücudunda östrojen hormonunun hızla artışı annenin ağzında tat bozukluğuna ve koku alma duyusunun azalmasına neden olduğu söylenmektedir. Doğum öncesinde kullanılan vitaminlerin de ağız tadının bozulmasında etkili bir rol adlığını belirtmek mümkündür.
Yoğun iş hayatına adapte olan kadınlar iş stresi ve düzensiz beslenme nedeni ile kadınların doğurganlıkları azalabilmektedir. Doğurganlık diyeti nedir sorusu da bu ihtiyaçtan doğan bir sorudur. Doğurganlık diyeti kadınların sağlıklı bir şekilde evlat edinebilmek için sağlıklı bir şekilde beslenerek sağlını dengeli ve düzenli bir hale getirmesi için uyguladıkları diyetin genel ismidir.
Bu diyet çocuk sahibi olmak isteyenlerin başvurmuş olduğu en yaygın çözümlerden bir tanesi olmaktadır. Yapımı ve uygulaması çok kolay olan diyet en sağlıklı çözümlerin başında yer almaktadır. Diyetin uygulanması ile kadın üreme organında bulunan yumurtalıkların doğurganlığının arttığı görülebilmektedir.
Doğurganlık Diyeti Nasıl Yapılır?
Sağlıklı bir bebek sahibi olabilmek ve doğurganlık diyeti nasıl yapılır sorusuna cevap verebilmek için öncelikle annenin de sağlıklı bir bedene ve zihne sahip olması gerekmektedir. Stresli bir ortam insanların sağlık sal problemler yaşamalarındaki en büyük etkenlerden bir tanesidir. Anne olmak isteyen aday doğurganlık listesini uygulayarak bu imkanları sağlayabilmektedir. Sekiz adımdan oluşan listenin maddeleri şu şekilde sıralanmaktadır.
Doğurganlık diyeti nedir
1-Trans Yağın Kesilmesi
Obezite, kolestrol, şeker hastalığı ve tansiyon gibi birçok hastalığa sebep olan trans yağ içeren yiyeceklerin tüketilmesinin kesilmesi gerekmektedir.
2-Doymamış Bitkisel Yağların Tüketiminin Artması
Fındık, fıstık, ceviz gibi sağlıklı kuru yemişler ve sağlıklı olan zeytin yağ gibi doğal besinlerin tüketilmesinin artması gerekmektedir.
3-Diyetinizde Bitkisel Protein Alımı
Doğurganlık diyeti süresince genellikle bitkisel ürünlerden protein alımına dikkat etmelisiniz aşrı yağlı et ürünleri tüketememeye özen göstermelisiniz.
4-Sindirimi Uzun Süren Besinler Tüketin
Vücudun yenilen yemekten gerekli besinleri alabilmesi için sindirimi yavaş olan sağlıklı karbonhidrat tüketimini arttırmanız gerekmektedir.
5-Protein ve Kalsiyum Değeri Yüksek Besinler Tüketmelisiniz
Süt ve süt ürünlerinde tam yağlı besinler tüketmeye özen göstermelisiniz. Protein değeri yüksek besinler tüketerek vücudunuzun ihtiyacı olan enerji değerlerini sürekli yüksek seviyede tutmalısınız.
6-Vitamin Takviyeleri
Vitamin değerlerinizi sağlıklı bir şekilde yüksek seviyelerde tutmalısınız eczanelerde satılan sağlıklı vitaminler yardımı ile vücudunuza destek olabilirsiniz.
7-Asitli Ve Şekerli İçecekler
Asitli ve şekerli içeceklerin tüketimi en aza indirilerek vücut sağlığı dengede tutulmalıdır.
8-Spor Yapmak
Sağlıklı bir bedene ve uygun vücut kitle endeksine sahip olabilmek için düzenli olarak spor yapılmalıdır. Doğurganlık diyeti süresince egzersiz ve spor yapmak hem anne hem de bebek için oldukça faydalı olacaktır.
Doğurganlığı Arttıran Şifalı Bitkiler
Birçok hastalığa iyi gelen ve pek çok hastalığı önleyen doğanın mucizesi olan şifalı bitkiler insan sağlı açısından çok büyük öneme sahiptir. Bitkilerin günlük hayatımızdaki yerleri çok önemli olmaktadır. Birçok ilaç yapımında kullanılan bitkiler tek başlarına ilaç olma özelliği de taşıyabilmektedirler. Doğurganlığın artmasını sağlayabilecek bitkiler bulunmaktadır. Bu bitkilerden bazıları şu şekilde sıralanmaktadır.
Deve dikeni tohumu
Karahindiba
Zerdeçal
Yeşil yapraklı bitkiler
Doğurganlık diyeti nedir
Hamile Kalmayı Kolaylaştıran Bitki Çayları
Günlük hayatımızda sıkça tükettiğimiz çayların bilinen ve bilinmeyen birçok hastalığa iyi gelmektedir. Bu bitki çayları insan sağlığına büyük katkılarda bulunmaktadır. İlaç kullanmadan bitki çayları sayesinde hastalıklardan korunabilir ve bünyemizi güçlendirebiliriz. Kadınların doğurganlığını arttırmaya yardımcı olan bitki çayları da bulunmaktadır. Bu bitki çayları kadınların sağlıklı bir şekil de evlat sahibi olmakla birlikte sağlıklarını dengeleyici bir besin takviyesi olmaktadır. Bu çaylardan birkaç tanesi şu şekilde örneklendirilebilirler.
Zerdeçal çayı: kaynatılarak içilen zerdeçalın antibiyotik olma özelliği vardır ve yumurtalıklarda oluşan iltihaplanmaları önleyerek cinsel bölgede oluşabilecek enfeksiyonları önlemektedir. Bu da gebeliğe hazırlanan anne adayının cinsel organında uygun ortamın hazırlanmasına yardımcı olabilmektedir.
Karahindiba çayı: Antioksidan özelliği taşıyan bitki içerisinde yüksek oranda kalsiyum magnezyum ve c vitamini bulundurmaktadır. Hormonların artışını sağlayan bu bitki çayı doğurganlığın artmasında büyük oranda yardımcı olacaktır. Doğurganlık diyeti süresince karahindiba çayı içilmesi tavsiye edilir.
Deve dikeni tohumu çayı: Adet düzensizliği yaşayan kadınlar için doğal bir ilaç görevi gören bitki çayı yüksek oranda östrojen salgılayarak yumurtalıklarda bulunan yumurtaların sayısının artışında yardımcı olabilmektedir. Buda doğurganlığın artmasında büyük etki gösterecektir.
Taze zencefil çayı: Erkekler de sperm sayısında artış etkisi gösteren bitki çayı kadınlarda ise yumurta sayısının artmasına yardımcı olabilmektedir.
Papatya çayı: stres vücuda hormon salımın da vücuda çok büyük derecede zarar vermektedir. Papatya çayı stersi düşürerek hormonların dengelenmesinde yardımcı olabilmektedir. Hormonların dengelenmesi cinsel birliktelik sırasında anne adayının maksimum yumurta üretimini sağlamsında yardımcı olmaktadır.
Giseng : sağlığa bir çok faydası bulunan Giseng çayı yumurta sayılarının artmasını sağlayarak doğurganlığın artmasını sağlayan en etkili bitki çaylarından bir tanesidir.
Bugünkü makalemizde diz kapağı sıvı kaybı ile ilgili önemli bir konuya odaklanacağız. Bu konu, benim de deneyimlediğim bir durum olduğu için sizinle bir bağ kurmam gerektiğini düşündüm. Bir zamanlar diz ağrısı ile mücadele eden biriydim ve sıvı kaybı, günlük yaşamımı olumsuz etkilemişti.
Her adımda ağrı hissetmek, sınırlı hareket kabiliyetim ve sürekli bir endişe hissi… Bu durum beni hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak oldukça zorladı.
Ancak, umutsuzluğa kapılmadan önce, bitkisel çözümlerin bana yardımcı olabileceğini öğrendim. Bu çözümler sayesinde diz kapağımın sıvı kaybını önlemeye ve ağrıları hafifletmeye başladım. Bu deneyimim beni bu konuda daha fazla araştırmaya ve bilgi edinmeye yönlendirdi.
Şimdi, sizinle diz kapağı sıvı kaybının bitkisel çözümünü paylaşmak istiyorum. Bu makalede, bu sorunun anlaşılması, belirtileri ve bitkisel tedavi yöntemleri hakkında detaylı bilgi bulacaksınız. Siz de yeniden sağlıklı ve hareketli bir yaşamın keyfini çıkarmaya başlayabilirsiniz.
Diz Kapağı Sıvı Kaybı Bitkisel Kürler
Kuş Burnu Bitkisi Kürü
Diz kapağı sıvı kaybı bitkisel çözüm önerilerinden bir tanesi de kuşburnu bitkisidir. Kuş burnu genellikle öğütülerek hazır çay halinde satılan bir ürün olsa da bitki olarak tıbben de birçok hastalığa iyi gelmektedir. Bu hastalıklardan bir tanesi de diz kapağındaki sıvı kaybı olmaktadır. Kürün hazırlanışı şu şekilde olmaktadır.
Öncelikle kuş burnunu kırmanız gerekmektedir.
Kaynayan suyun içine kırmış olduğunuz kuş burnu bitkisini atmanız gerekmektedir.
Daha sonra kaynayan kabın altını kısarak üzerini kapatın ve 5-6 dakika kadar demlenmeye bırakın.
Demini alan karışımı süzdükten sonra yemeklerden yaklaşık 2 saat sonra günde 2 kez tüketmeniz gerekmektedir.
Aynı zamanda Hibiskus bitkisi ile de tüketilebilmektedir.
diz kapağı sıvı kaybı bitkisel çözüm
Hibiskus Bitkisi
Genellikle kış aylarının vazgeçilmez bitkilerinden olan Hibiskus bitkisi bir hastalığa iyi gelmekte ve birçok hastalığın oluşumunu önlemekte kullanılan Hibiskus bitkisinin faydalarından bir tanesi de diz kapağı sıvı kaybı oluşumunu engellemek ve de sıvı kaybı oluşan bölgede tekrardan sıvı oluşumunu sağlamaktadır. Hibiskus kürünün hazırlanışı çok kolay olmaktadır bu kür şu şekilde hazırlanmaktadır.
Günlük hayatımızda sıkça tükettiğimiz çay gibi hazırlanan Hibiskus bitkisinin taze olması önemli olmaktadır.
1 bardak kaynayan suyun içine 1 tatlı kaşığı ölçeğinde Hibiskus bitkisini atıyoruz.
Karışımın demlenmesini bekliyoruz.
Demini alan karışımı süzüyoruz.
Süzdüğümüz karışımı sabah, öğle ve akşam yemeklerinden 2 şer saat sonra günde 3 kez tüketilmelidir.
Aynı zamanda kuş burnu ile birleştirilerek de tüketilebilmektedir. Düzenli olarak tüketilmesi gerekmektedir.
Bamya Tohumu Kürü
Pek çoğumuzun yemek olarak sevmediği bamya sebzesinin tohumu birçok hastalığa iyi gelebilmektedir. Bu hastalıklar arasında astım, bronşit kas ve eklem ağrıları gibi hastalıklar yer alabilmektedir. Ama en önemlisi bu bitkinin tohumu diz kapağı sıvı kaybı bitkisel çözümler listesinde yer alıyor olmasıdır. Bu kürün hazırlanışı ve uygulanışı çok kolay olmaktadır.
7-8 tane bamya tohumunu 1 bardak su yardımı ile yutmanız gerekmektedir.
Düzenli olarak tüketmeniz gereken baya tohumu yaklaşık olarak 1 ila 2 ay kullanıldığında etkisini gösterecektir. Dizdeki sıvı kaybına bamya tohumu en etkili kürdür ve bu sorunu yaşayan kişilerin denemesi gereken bir kürdür.
Zerdeçal Ve Zerdeçal Yağı Kürü
Zerdeçal kalsiyum değeri en yüksek olan bitkiler arasında yer almaktadır. Kalsiyum kemik yapısının güçlenmesinde en önemli olan etkenlerden bir tanesi olmaktadır. Kalsiyum içeren besinler tüketmek kemik yapınızın güçlenerek yıpranmasını önleyecektir. Zerdeçalın toz şekilde tüketimi diz kapağı sıvısı oluşumunda etkili olabilir. Zerdeçal yağı ise kas ve kemik ağrılarında ağrıyan bölgeye sürüldüğünde ağrı kesici etki gösterecektir. Kürün hazırlanışı şu şekilde oluşmaktadır.
Kaynayan suyun içerisine toz zerdeçal ve tadını yumuşatmak adına zencefil eklenir.
Hazırlanan karışımın demlenmesi beklenir.
Demlenen karışım süzgeç yardımı ile süzülerek içilir.
diz kapağı sıvı kaybı bitkisel çözüm
Zencefil Ve Zencefil Yağı Kürü
Diz kapağı sıvı kaybı bitkisel çözüm yöntemlerinden birisi olan Zencefil yağı kürü oldukça etkili bir bitkisel kürdür. İçerisinde antioksidan bulunan zencefil ağrı kesici ve mikrop kırıcı olma özeliğine sahiptir. Güçlü bir ağrı kesici olan zencefil her türlü eklem ve kas ağrıları haricinde baş ağrılarına da iyi gelmektedir. Eklem ve kas ağrılarınız için çayını içebilir ve yağını sürerek ağrıyan bölgenin gevşemesini sağlayabilirsiniz. Zencefil çayının hazırlanışı çok kolay olmaktadır. Hazırlanış aşamaları şu şekilde yer almaktadır.
Kürü hazırlamadan önce zencefilin dış kabuğunu soymalısınız.
Dış kabuğunu soyduğunuz zencefili yaklaşık 10 dakika kadar kaynatmanız gerekmektedir.
Kaynattığınız zencefili süzdükten sonra içilebilir hale gelmektedir.
Tatlandırmak adına içerisine 1 tatlı kaşığı bal ekleyebilirsiniz.
Öksürük ve balgam sıkıntısı çekiyorsan limon gerçekten harika bir doğal çözüm olabilir. Limonun antibakteriyel ve antioksidan özellikleri var ve mukus salgısını azaltıp öksürüğü hafifletmeye yardımcı oluyor.
Limon Balgam Söktürücü Kürü
İçindekiler:
1 limon
1 bardak ılık su
1 çay kaşığı bal (isteğe bağlı)
Yapılışı:
Limonun kabuğunu soyup, bütün limon suyunu sıkın.
Limon suyunu ılık suyla karıştırın.
İsterseniz biraz bal ekleyip karıştırabilirsiniz. Bal hem tat verecek hem de öksürük için rahatlatıcı olacaktır.
Karışımı için.
Kullanımı:
Sabah aç karnına için.
Gün içinde her 2-3 saatte bir tekrarlayın.
Öksürük ve balgam rahatlayıncaya kadar kürü sürdürün.
Bu karışım vücudunuzu alkali hale getirecek ve mukus salgısını azaltmaya yardımcı olacaktır. Limondaki C vitamini bağışıklık sistemini güçlendirecek, öksürük ve balgam atılımını kolaylaştıracaktır.
Kürü yaparken bol sıvı tüketin ve iyileşme sürecine yardımcı olmak için dinlenmeyi ihmal etmeyin. İstikrarlı olun, sonuçlar birkaç gün içinde kendini gösterecektir.
Öksürük ve balgam sorununuz devam ederse veya kötüleşirse doktora başvurmanızı öneririm. Ama bu basit limon kürü, pek çok kişiye doğal ve etkili bir rahatlama sağlıyor. Umarım sizin içinde işe yarar! Geçmiş olsun.
Göbek yağı eritmek için birçok yöntem kullandınız fakat zayıflayamadınız mı? Göbek eritme diyeti, kür, zayıflama egzersizleri yaptınız ama başarılı olamadınız mı? Belki de tercih ettiğiniz yöntemler sizi sağlıklı bir yol izlemenize engel olmuştur. En iyi göbek yağı eritme yöntemleri nelerdir? Şimdi hep birlikte bu soruların cevaplarını bulacağız.
göbek yağı eritmek
Göbek Yağı Nasıl Eritilir?
Göbek yağı eritmek pek kolay bir iş değildir. Ancak korkulması gereken bir durumda değildir doğru yöntemlerle karın yağlarından kurtulabilirsiniz. Sizler için bu yöntemleri aşağıda sıraladık eğer sizde bu yöntemlere uyarsanız en yakın zamanda sonuçlarını almaya başlayacaksınız. Hadi gelin hep birlikte bu yöntemleri inceleyelim.
Mutlaka Her Gün 2 Litre Su İçin
Aslında bu sayı kişiden kişiye değişmektedir kimisi kilolu kimisi de zayıf olan insanların su ihtiyacı farklı olmaktadır ama ortalama bir insanın bir günde içmesi gereken su miktarı 2 litredir. Suyun en büyük faydası vücutta metabolizmayı arttırarak ve toksinleri vücuttan atarak organlarımızın daha sağlıklı çalışmasına yardımcı oluyor olmasıdır. Şunu da mutlak suretle unutmayın ki su içmek için susamayı beklemeyin fırsat buldukça su tüketin. Bu size göbek yağı eritmek için yardımcı olacaktır.
Yağ Yakımı İçin Sağlıklı Yağlarla Beslenin
Bilinenin aksine bazı yağlar vücudumuza iyi gelmektedir. Dikkatli alındığında, yaşamsal aktivitelerinizin sağlıklı bir şekilde çalışmasına, bazı vitaminlerin vücutta kullanılmasında ve bazı hayati derecedeki organlarımızın sağlıklı çalışmasına yardımcı olmaktadır. Sağlıklı yağ asitlerinin metabolizmayı koruduğunu ve karın bölgesinde önceden birikmiş yağların giderilmesi için ihtiyaç duyulan yeni yağlar olarak kullanılmasına neden olduğu kanıtlanmış bir gerçektir.
C Vitaminini Antrenman Öncesi Tüketin
Gribal enfeksiyonlara karşı vücudumuzu koruyan C vitamini bağışıklığımızın direncini arttırmaktadır. Aynı zamanda spordan önce kullanılması sayesinde vücutta protein değerlerinin artmasına yardımcı olmaktadır. Bu sayede yağ depolarının yakımın da bizlere yardımcı olmaktadır yağ yakım gücünü hızlandıracaktır bu sayede karın yağlarından hızlıca kurtulmamıza yardımcı olmaktadır.
Kardiyoyu Azaltın Ağırlık Antrenmanlarını Arttırın
Halk arasında yanlış bilinen bir bilgide kardiyonun yağ yakımını arttırdığıdır. Bu çok yanlış bilinen bilgi yüzünden zayıflamak isteyenler ya spor salonlarında yada dışarda kilometrelerce koşmak zorunda kalmışlardır. Kardiyo egzersizleri tabi ki sağlık için çok önemlidir ancak karın bölgesi yağlarının eritilmesi için en doğru spor antrenmanı ağırlık antrenmanlarıdır. Ağırlık antrenmanları ile vücuttaki yağlar daha hızlı ve kolay bir şekilde vücuttan atılabilmektedir. Zayıflama veriminizi daha da yükseklere çıkarmaktadır. Pek kolay bir antrenman şekli olmasa bile bizi sonuca daha hızlı götüreceği bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Bazı karın hareketleri ve ağırlık çalışmaları şunlardır; plank, v up, sit-up, russian twist, exercise ball pull-in, mountain climber.
Proteini Bol Beslenin
Protein, karbonhidratlar ve yağ vücudumuzun ihtiyaç duyduğu üç en önemli besindirler. Proteinler, hücrelerimizin yapıtaşı ve kas hücrelerimizin oluşumunda yoğun olarak kullanılan besindir. Bu sebeplerden ötürü proteinsiz beslenmek hiçte sağlıklı olmayan bir yöntemdir. Protein aldığımız zaman vücudumuzda bir tokluk hissi belirir bu yüzden yağ değeri az olmasına rağmen verdiği tokluk hissi sayesinde kilo vermemize çok büyük yardımı olmaktadır. proteinli yiyecekler tüketerek daha hızlı zayıflayabiliriz bunun için her gün ve düzenli aralıklarla protein tüketilmelidir.
göbek yağı eritmek
Göbek Yağı Eritmek İçin Yardımcı Olan Doğal Tarifler
Karın bölgesi yağlarımızın daha hızlı erimesi için bazı kürler de kullanabiliriz. Şimdi bu kürlere birkaö örnek verelim.
Yulaf Ezmesi
Sabah kahvaltısında ister yoğurt ile ister süt ile karıştırarak ve doğal şeker barındıran meyveler ilave ederek günlük şeker ihtiyacı karşılanabilir.
Gece uyumadan 2-3 saat önce bir kase yoğurdun içine bir çay kaşığı pul biber ve birkaç damla limon sıkılarak tüketilirse karın yağlarının yakılmasına yardımcı olabilir.
Maden Suyu ve Yoğurt Kürü
3 yemek kaşığı yoğurt, 1 şişe maden suyu, yarım limon suyu, 1 çay kaşığı zencefil, bir kabın içinde karıştırın. Ve bir hafta boyunca hazırlanan bu kürü kahvaltıdan önce tüketin.
Elma Sirkesi
Mevsim yeşilliklerinin olduğu salataya biraz zeytinyağı ve 2 çorba kaşığı elma sirkesi ilave ederek tüketin. Böylelikle hem sağlıklı bir öğün hem de sirkenin yağ yakma özelliği ile göbek yağı eritmek için büyük bir adım atmış olursunuz. Bu hazırlanan kürlerle bel ve karın bölgesinde oluşan yağlardan kısa süre içerisinde sağlıklı bir şekilde kurtulabilirsiniz. Karın yağlarınızdan kurtulmak için kesinlikle bu tariflere uyunuz ve sakın zayıflamayacağınızı düşünmeyin unutmayın ki inanmak başarmanın yarısıdır.
Omad diyeti, ‘one meal a day’ ifadesinin baş harflerinin kısaltılmasıyla oluşmuş bir diyet yöntemidir. Bu yönteme göre, İngilizcesinde de belirtildiği üzere günde tek öğün yemek yemek üstünden gidilmektedir. Bu diyetin içeriğine göre, günün herhangi 1 saatini seçip, o zaman diliminde istediğiniz her şeyi yiyebiliyorsunuz.
Bununla birlikte, günde ortalama 8 saat uyunduğu düşünülürse, geri kalan 15 saat içinde bir şey yenilmiyor. O anlamda, bu diyeti uygulamak için ağırlıkla obez olmak, belli bir kilonun üstünde yağ fazlası bulundurmak şarttır. Yoksa vücudunuz bu şok etkisine dayanamayabilir. Fakat bir de gün içinde katı gıda olmaması koşuluyla, sıvı gıdanın istenildiği kadar tüketildiği de görülmektedir.
omad diyeti
Omad Diyeti Nedir, Bu Diyette Neler Tüketilmemelidir?
Omad diyeti, günde tek öğüne indirgenmiş bir yöntem olup, ağırlıkla hızlı kilo vereceklerin tercih ettikleri bir diyettir. Kilo verme hususunda herhangi acelesi olanlar, bu diyeti sıklıkla tercih edebilmektedirler.
Omad diyeti ilginç bir şekilde, batı ülkelerinde Ramazan’la birlikte daha da rağbet görüyor. Kimi Avrupalı vatandaşlar, Müslüman olmadıkları halde, Ramazan ritüellerini gerçekleştirip, oruç tutarlarken; kimisi de kilo vermek bağlamında bu diyeti deniyor. Özellikle, Amerika’da salgın boyutuna ulaşmış obezite problemi bağlamında, Omad diyeti de başvurulan çareler arasında görülüyor.
Bu diyet tek öğünlük olduğu için, genellikle ya gündüz ya da öğle süreci tercih ediliyor. O anlamda, bu öğünde yenilmesi gereken besinlerin şunlar olduğu belirtiliyor:
Hayvansal proteini bol olan gıdalar
Bitkisel proteini bol olan gıdalar
Yumurta
Balık
Avokado
Patates
Makarna
Sebze
Meyve
Süt, Yoğurt
Omad diyetinde bilhassa yumurta önerilmektedir. Çünkü günde en 1-2 yumurta yemek insanlara tokluk hissi vermektedir. Bununla birlikte, sebzelerden havuç, tatlı patates, ıspanak, karnabahar önerilirken; meyvelerden elma, portakal, armut, ayva, muz, ananas önerilmektedir. Tavuk, mantar, peynir tüketimi de desteklenirken; esmer pirinç, bulgur pirinci, kinoa, chia, kuruyemiş gibi katkılar da tavsiye edilmektedir.
Omad diyetinde, ekmek tüketimine pek yer verilmez. Ama illa ki ekmek yenilecekse de, onun da oranının kaçırılmaması gerekmektedir. Çünkü insanlar panikle tek bir öğünde yemek tüketirlerken ya da konuyu işlerine geldiği gibi anladıklarında, diyetin bir ayağı eksik kalmaktadır. Bu diyet, ekmek, hamur işi, abur cubur, ‘fast food’ tüketimi üstüne kurulu değildir. Hamur işi sizi daha fazla acıktıracağı ve midenizi de şişireceği için, daha fazla acıkmanız mümkündür. Oysa her gün 1 saat bu öğünü düzenlediğinizde, bir süre sonra -yaklaşık, iki hafta içinde- midenizin de bu duruma uyum sağlayarak küçüldüğünü görebilirsiniz.
Bu diyeti yaparken, beyaz pirinçten de özellikle uzak durmanız istenilmektedir. Beyaz pirinç sizi daha da acıktıracağı ve midenizi de şişireceği için tercih edilmez. Lakin illa ki canınız çekerse, öğün üçünde bol sebzeli bir halini az bir miktarda tüketebilirsiniz.
Margarin, salam, sucuk, sosis, hazır meyveli yoğurt gibi ürünlerden de uzaklaşmanız istenilmektedir. Bu diyette sıvı tüketimi serbesttir. Ama onda da çay, kahveden ziyade, gün içinde bol bol taze sıkılmış meyve suyu, yeşil çay, adaçayı, ıhlamur, ev yapımı çorba içebilirsiniz. Çikolatalarda ise, şeker hastalarının da tercih ettiği % 80-85 aralığında kakao içeren ürünleri tercih edebilirsiniz. Bol bol su tüketmek de size fayda sağlayacaktır.
omad diyeti
Omad Diyetinin Gerekleri Nelerdir?
Omad diyeti, vücudunuzdaki yağ yakımına odaklanmaktadır. Bu anlamda, siz daha az ya da tek öğün yedikçe, beyin aldığı komut neticesinde, bedeninizde biriken fazla yağları enerjiye dönüştürecektir. Bu dönüşüm de, kısa bir sürede büyük oranda kilo kaybetmenize yol açacaktır.
Burada dikkat etmeniz gereken şey, Omad’ın anoreksiya gibi bir hastalığa sebebiyet vermediğidir. Anoreksiya, psikolojik içerikli bir şeydir. Kişiler bu durumda hiçbir şey yemezler, kendi bedenlerine eziyet ederler. Bir süre sonra küçülen mide, artık gelen yiyecekleri de kabul etmez. Kişi sürekli kusar. O yüzden, anokreksiya çok tehlikeli bir durumdur. Oysa Omad diyeti günlük tek öğün hakkınızda sağlıklı beslenmeniz için, önerilen yiyecekleri tüketmenize teşvik eder. Bununla birlikte, gün içinde sıvı takviyesi almayı sürdürürsünüz.
Omad diyeti için kararlı olmanız, besinlerin içeriklerini, vitamin ve mineral katkılarını çok iyi bilmeniz gerekmektedir. Bunun için doğru ve tıbbi makaleleri okuyabilir, alışveriş listenizi de ona göre düzenleyebilirsiniz. Ayrıca, bir uzmandan, bir diyetisyenden yardım almanız da işinizi çok kolaylaştıracaktır. Omad diyetinde bir defter/günlük tutmanız da önerilmektedir. Zaten, ortalama bir ay sonra, bu sisteme alışacağınız için, artık kendinize göre bir yaşam biçimi de kurabilirsiniz.
Omad diyeti, genellikle kişiye özeldir; bilhassa, yalnız yaşayanlar yahut kendi hayatının merkezinde kararlar alanlar için geçerlidir. Nitekim, eşiniz, anneniz ya da babanız vd. gibi insanlar çevrenizdelerse, onlardan bağımsız bir alan açmanız, buzdolabınızı ona göre dizayn etmeniz zorlaşabilir. Yanınızda yemek yiyen insanları görmeniz, sizin de yenileni arzulamanıza sebebiyet verebilir. Zaman zaman asabileşmeler de görülebilir. Bu yönde, eğer aile hayatı yaşayan yahut kalabalık ortamların içinde vakit geçiren biriyseniz, 1 saatlik tek öğününüzü de özel ve iş hayatınızın şartlarıyla uyumlanacak şekilde düzenlemeniz sizin için kolaylık sağlayacaktır.
omad diyeti
Omad Diyeti Uygulanırken Nelere Dikkat Edilmelidir?
Omad diyeti, uygulanırken en çok dikkat edilecek konu, kişinin enerji alabileceği, onu gün içinde tok tutacak yiyecekleri tüketmesidir. Bunun yanında, gün içinde tüketilen sıvılar da bu takviyelere göre şekillenmelidir. Omad diyeti yapan insanlara günlük uykularını da düzenli şekilde almaları önerilir. Eğer, belli saatleri ve günleri içeren bir işiniz varsa, uyku düzeninize göre, 00.00-08.00 saatleri arasında ya da 23:00-07:00 saatleri arasında dinlenmeniz faydalı olacaktır.
Omad diyetinde en çok dikkat edilecek diğer hususlar da, seçilen zaman dilimleridir. Genellikle, her gün kafaya esen 1 saat seçileceğine, belirli 1 saat seçilirse vücut bu rutine daha kolay uyumlanacaktır. Bir uzmanın belirttiği üzere, ‘aç kalmak da aslında bir tokluk çeşididir’; bizi tevekküle, şükretmeye, hayattan zevk almaya dair sağlıklı ve dengeli bir yaşama götürür.
Nitekim insanların doyumsuzlukları tüm beden ihtiyaçlarını (yeme, içme, cinsellik, uyku) aşırılaştırmasına yol açmaktadır. Böylelikle, zihni de bulanık olan, sinirlenen, katılaşan yahut dengesini yitiren insanlar da ortaya çıkmaktadır. Omad diyeti aynı zamanda sabrın, kanaatin, dirayetin, yetinmenin, arınmanın da sembolü olan bir felsefe içermektedir. Dengeli uyku, dengeli beslenme, dengeli cinsellik üçlüsüyle birlikte, hayatın hızına yetişemediğiniz noktada, size bir sığınma alanı da açmaktadır.
Omad diyetinde en tehlikeli zamanlar, sabahın ilk ışıklarıyla uyanılan saatlerdir. Bu saatler arasında kişi kendini hafiflemiş, mutlu yahut iş kapsamında koşturma içinde hissederse coşkuyla, tedirginlikle, rehavetle bir kahvaltı edebilir. Yahut işe koştururken, yolda kokusunu aldığı sıcak poğaçayı çayla midesine indirebilir. Bu çok tehlikelidir. O anlamda, sabah kalkıldığında mide asit salgılıyorsa, bir bardak yeşil çayla güne başlamak isabetlidir. Yeşil çay kişiyi kendine getirebilir. Ayrıca, greyfurt suyu, limon suyu, portakal suyu içilmesi de serbesttir. Lakin katı gıdalar tüketilmemelidir.
Omad diyetinde, en isabetli zaman herkes için standart olan ve genellikle öğle tatiline denk gelen 12.00-13.00 saatleri arasıdır. Bazen, bu saat 13.30’a sarksa da, siz belirlenen 1 saat içinde yiyebileceğini tüm ürünleri tüketebilirsiniz. Eğer, iş yerinizin yemekhanesi varsa, oradaki yemekleri tükettikten sonra, takviye gıda almayı sürdürebilirsiniz. Böylelikle, iş ortamında da adaptasyonunuz bozulmaz.
Yine, Omad diyetinde en tehlikeli saatler, akşamüstü eve gidildiği zamanlardır. Eğer, kalabalık bir ailede yaşıyorsanız, etraftaki abur cuburlar, annenizin ya da eşinizin yaptığı yemekler içinizi gıcıklayabilir. Siz yemek yapmak zorundaysanız, aile bireyleriyle sofraya oturmanız gerekebilir. Yalnız yaşıyorsanız, yalnızlık psikolojisi, evde ses olmayışı da, sıkıntıdan sizi yemeğe sevk edebilir yahut eve çağırdığınız her misafirle tükettiğiniz yiyecek, içecekler genel beslenme düzeninizi bozabilir. Bu anlamda, bu diyeti bir süre belli bir disiplin içinde yürütmeniz tavsiye edilir. Çevrenize kulak tıkamanız, düzenli bir hayata geçmek için fırsat yaratmanız ve sağlığınıza dikkat etmeniz, sizin yararınızadır.
Omad diyetinde dikkat edilecek başka bir husus da, alışveriş listenizi gözden geçirmenizdir. Günde bir öğün yerken neleri tüketeceğiniz, bunların oranının haftalara ve aylara göre hesaplanması da, sağlam bir matematik gerektirmektedir.
omad diyeti
Omad Diyetini Kimler Yapabilir, Kimler Yapamaz?
Omad diyeti, gerçekten güçlü bünyelerin uygulayabileceği sıkı bir yöntemdir. O anlamda, bu diyeti aşağıdaki kişilerin yapması uygun düşebilir:
Sporla sağlam bir bünyeye sahip olanlar
Obezite sınırında yaşayanlar
Dengeyi kaçırmayacağını düşünenler
Omad diyeti bir dayanıklılık testi gibidir. Kişilerin kararlı, inatçı, uyumlanabilir olmaları ve zorlukların üstesinden gelmeleri onlara büyük bir iç disiplin de sağlayacaktır. Omad diyeti, astım, kalp rahatsızlıkları, mide rahatsızlıkları gibi problemleri de önlemektedir. Fakat bu diyeti yapacakların dışında, yapmaması gerekenler de vardır. Onlar da aşağıda şu şekilde belirtilmişlerdir:
Çocuklar ve ergenlik dönemindeki gençler
Şeker hastaları
Reflüsü ve mide rahatsızlıkları olanlar
Psikolojik rahatsızlığa sahip olanlar; hatta, ilaç kullananlar
Hamilelik ve emzirme dönemindeki kadınlar
Çeşitli ilaçlar kullananlar
Çeşitli ilaçlar kullananlar maddesindeki kısma değinecek olursak, hangi ilacın kullanıldığı, bunun vücuttaki etkileri veya yan etkileri bilinmediği için, o konuda bir doktora danışılması da önerilmektedir. Doktora Omad diyeti yapılacağı; fakat bunun ilaçlarla bir bağlantısının olup olmadığı sorulabilir. Bununla birlikte, sabırsız, sinirli, keskin duruşlu insanların da bu diyete başlarken, bir yardım almaları ve bir motivatöre, danışmana ya da diyetisyene gitmeleri de önerilmektedir. Nitekim Omad diyeti için her şekilde kararlı bir bünye de gereklidir.
omad diyeti
Omad Diyetinin Sonunda Ne Elde Edersiniz?
Omad diyeti, içinde sade bir yaşam felsefesi de barındıran, modern dünyanın sıkıştırmalarından sıkılan, sürekli koşturma, tüketim, rol yapma üçgeni arasında çaresiz kalan herkes için denenebilir bir uygulamadır. Bu uygulamayı hayatınıza geçirdiğinizde, ne denli farkındalık elde ettiğinizi görebileceğiniz gibi, aynı zamanda yaşamınıza da istediğiniz sınırları koyabildiğinizi hissedeceksiniz.
Bununla birlikte, Omad diyetinin hem sinirlerinizi yatıştırdığını, hem bedeniniz gevşettiğini, hem cildinizi parlattığını, hem de sizi kalp damar mide, bağırsak rahatsızlıkları gibi rahatsızlıklardan koruduğunu göreceksiniz. Kimi uzmanlara göre ‘anti aging’ etkisi de yaratan Omad diyetinin, insanlarda yaşlanmayı geciktirecek hücreleri de tetiklediği ifade edilmiştir. Sürdürülebilirliği yüksek olan bu diyette, doğru enerjiyi doğru yiyeceklerden aldığınızda, kafanızın da netleştiğini, gerginliklerinizin azaldığını, yaşama bağlılığınızın arttığını göreceksiniz. Tersine, sadeleşerek daralan bir hayatın, sizi fazlalıklardan (fazla insan, fazla yemek, fazla uyku, fazla seks) nasıl da kurtardığını görerek, aynaya daha farklı gözlerle bakacaksınız. Geleceğe doğru kaliteli bir yaşamla yürüme fırsatı elde edeceksiniz.
Şehir yaşamının hızı ve yüksek iş temposundan kaynaklı olduğu düşünülen günlük işleri yaparken isteksizlik ve halsizlik hali olan bu durum aslında kansızlık, depresyon ve stres, tiroit hastalıkları, kanser ve kalp hastalıkları gibi ciddi hastalıkların belirtisi olabilir.
halsizlik ve yorgunluğa ne i̇yi gelir? 52
Halsizlik ve Yorgunluğa Bitkisel Çözüm
Çağımızın en sık rastlanan halsizlik ve yorgunluk için en etkili tedavilerden biride bitkisel çözümlerden geçiyor.
Yeşil çay tarifi
İçerdiği Gingseng sayesinde enerji verip metabolizmayı hızlandıran yeşil çayı kaynatmış olduğumuz suda 6 ila 7 dakika bekledikten sonra günde 2-3 defa tüketilebilir.
Biberiye Çay Tarifi
Acımsı bir tadı olan biberiye halsizliği sindirim sistemini düzene sokarak önler. 1 tatlı kaşığı kadar biberiyeyi önceden kaynattığımız suyun içine atıp 1 çay kaşığı bal ile takviye edebiliriz.
Mate Çayı
İçerdiği kafein ile yorgunluğu alan aynı zamanda yağ yakarak kilo vermeyi de sağlar. 1 tatlı kaşığı mate çayını yeşil çayın içine atıp 4-6 dakika demlendikten sonra tüketebiliriz. Ancak içerdiği kafeinden dolayı aşırı tüketilmemelidir.
Zencefil Çayı
1 yemek kaşığı zencefili büyük boy su bardağı sıcak suya ekleyip 8-9 dakika beklettikten sonra tüketebiliriz. Ayrıca soğuk kış aylarında gribe karşıda tüketebiliriz.
Siyah Çay
Gündelik hayatımız da en çok tükettiğimiz çaylardan olan siyah çayı tamamen demlendikten sonra 5-10 arası taze ve kuru karanfil ilave edip birkaç dakika bekledikten sonra içebilirsiniz.
Halsizliğe İyi Gelen Bitkiler
Gingseng stesli günler yaşayan kişilerde halsizliğe ve yorgunluğa da iyi gelip aynı zamanda sakinleşmeye de yardımcı oluyor.
Biberiye genelde zayıflamak için aranılan bitki olsa da kişiye enerji vererek yorgunluk ve uykusuzluk şikâyetleri de önlemekte olup hamile olan bayanların doktoruna danışmadan tüketmesi tavsiye edilmez.
Maydanozu düzenli olarak tüketmeyi uzmanlar öneriyor. Salataların içinde sıklıkla kullanılan bu bitki kahvaltıda tüketildiğinde yararı daha fazla hissedilecektir. Açlık hissi oluştuğunda tüketildiği takdirde halsizliği azaltır.
Tere her öğün yemeğin arasına tere sıkıştırarak tükettiğimizde sürekli olarak halsiz hissediyorsak bu sorun ortadan kalkacaktır.
halsizliğe i̇yi gelen meyveler
Halsizliğe İyi Gelen Meyveler
Elma günde 1 tane orta boy elma yemek kendimizi sürekli halsiz hissediyorsak yorgunluğu giderir
Muz 1 tatlı kaşığı balı üzerine gezdirip tükettiğimizde halsizliği geçirir.
Üzüm yaz aylarında daha sıklıkta tükettiğimiz bu meyve enerji verip halsizliğe iyi gelir. Frenk üzümü ise sürekli ve aşırı halsizlik için tavsiye edilen üzüm çeşididir.
Havuç sadece gözlere faydalı olmakla kalmayıp halsizliği de kesen bir meyvedir.
Halsizliğe İyi Gelen Yiyecekler
Yoğurt sindirimi kolaylaştıran ve diyet listelerinin vazgeçilmezi olan vitamin bakımından oldukça yoğun olan yoğurt kronik halsizliğe bile iyi gelir.
Sarımsak devamlı olarak soğan sarımsak tüketenlerin çok nadir hasta olmasına bağlı olan bu yiyeceğin fayda sağlamadığı şey yok denecek kadar azdır. Vücudumuz bu yiyecekte bulunan antibiyotik özelliği ile halsizliğe karşı direnir ve dinç hissetmemize neden olur.
Pirinç çok kilo aldırması sebebiyle daha az tüketmeye başladığımız uzak doğuluların vazgeçilmez yiyeceği olan pirinç sindirim sistemini düzene sokarak vücuda direnç sağlar.
Mercimek doktor tavsiyesi ile et yemeni yasaklandıysa lakin yüksek miktarda protein ihtiyacınızda varsa tüketebileceğimiz bu yiyecek yeni çocuğu olmuş annelerin bile halsizliğine iyi gelir.
Bal çok kuvvetli bir enerji kaynağı olan balı süt içerisinde 1-2 tatlı kaşığı katarak sabah kahvaltılarında tüketmek mümkündür.
Kabak çekirdeği lezzetli ve vitamin açısından oldukça zengin olup B vitaminlerinin çoğunu barındırmakla beraber hastalanmayı ve halsizliği önler.
Yulaf ezmesi bol miktarda glikojen içermektedir. Sporsal aktivitelerde bulunurken vücudun gereksinim duyduğu enerjiyi glikojenden karşılamaktadır. Bu sayede spor esnasında yorgunluk, halsizlik gibi sorunların azaltılması sağlanır.
kahvaltı sofrası
HALSİZLİK VE YORGUNLUK İÇİN NE YAPILMALI?
Halsizlik Ve Yorgunluğa İyi Gelen Şeyler
Hemen hemen her yaşta görülebilen halsizlik ve yorgunluk her sabah uyanıldığında hissediyorsa bir kişi kronik yorgunluk sendromunu gösterir ve ciddi bir hastalığa meydan vermeden kesinlikle bir doktora görünmelidir. Kişi ilaveten;
Düzenli kahvaltı yapmak
Yeteri kadar su içmek
Yoğurt tüketmek
Yeşil ve beyaz çay tüketmek
Trans yağlardan uzak durmak
Kırmızı et ve yumurta tüketmek
Düzenli uyku ve spor yapmak da halsizlik ve yorgunluğumuzun ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır.
HCG diyeti, kilo vermek isteyen vatandaşların açlık hissi yaşamadan kilo kaybına uğramasını vaat eden bir programdır.
HCG, aslında gebelik döneminin ilk aylarında vücutta gözlemlenen bir hormondur. Hatta evde yapılan hamilelik testlerinde, gösterge olarak da kullanılır. Yani, gebe olup olmadığınız vücudunuzda bulunan bu hormon sayesinde belli oluyor. Doktorlar, bu hormonun kilo kaybı amacı ile de kullanılabileceğini belirtmeye başlayarak, HCG diyeti kavramının hayatımıza girmesini sağlamıştır.
HCG diyeti
HCG’nin Vücudunuzdaki İşlevi Nedir?
HCG, hamilelik sırasında üretilen ve vücudun hamile olduğunu söyleyen protein bazlı bir hormondur. HCG, embriyo ve fetüsün gelişmesi için gerekli olan progesteron ve östrojen gibi temel hormonların üretimini sürdürmeye yardımcı olur. Hamileliğin ilk üç ayından sonra kandaki HCG seviyeleri azalır.
Hamilelik testlerinin pozitif çıkması, vücutta bulunan HCG hormonu ile ölçülür.
Hamileliğin düzgün bir şekilde sürdürülebilmesi için önemlidir.
Bebeğin ilk 3 aylık gelişimini destekler.
Erken doğum ihtimalini büyük ölçüde engeller.
Bebeğin kan damarı ve organlarının oluşum süreci için oldukça büyük bir önem arz etmektedir.
Bebeğin bağışıklığını düzenleyen faktörlerden bir tanesidir.
HCG Diyeti Nedir?
Günümüzde pek çok farklı kilo verme yöntemleri ortaya çıkmıştır. Bu diyet yöntemlerinin her birinin içeriği farklıdır. Kilo sorunu yaşayan insanlar, kendilerine en uygun kilo kaybetme yöntemini araştırmaktadır. Ancak, her birey hızlı bir sonuç elde etmek istemektedir. Hızlı ve gözle görülür bir sonuç elde edemeyen bireyler, genellikle pes etmektedir.
HCG diyeti, oldukça düşük kalorili besinler ile uygulanan bir diyet programıdır. Bu diyet programını, diğer kilo verme yöntemlerinden ayıran fark ise HCG hormonunun uygulanması olmaktadır. Bu hormon, doktorlar tarafından yazılan reçeteler ile eczanelerden alınabileceği gibi web sitelerinden, perakende satış yapan mağazalardan edinilebilmektedir. HCG diyeti, iki ana adımdan oluşmaktadır.
Günlük yaklaşık olarak 500 kalori alımı
HCG hormonunun vücuda enjekte edilmesi
İlk başta oldukça kolay gibi görünse de 500 kalori oldukça düşük bir beslenmedir. Zira daha açıklayıcı olabilmesi amacı ile, normal bir insanın günlük alması gereken kalori ortalama 2000 olmaktadır. 1500 kalori seviyesinin altına düşen beslenme, metabolizmanın işlevini tam olarak yerine getiremeyeceği anlamına gelmektedir. Ancak tam bu esnada HCG hormonu devreye girer.
hcg diyeti
HCG Diyeti Uygulama Aşamaları Nelerdir?
Daha önce de belirttiğimiz gibi oldukça düşük bir kalori alımı ve hormon enjektesi ile gerçekleştirilen bir yöntem olan HCG diyeti, 3 başlık altında uygulama aşamaları gerektirmektedir. Bu uygulama aşamaları aşağıda belirtilmiştir.
1) Yükleme Aşaması
HCG diyetinin ilk aşaması yükleme olmaktadır. HCG hormonu almaya başlanır ve hormon alındıktan sonra ilk 2 gün oldukça yüksek porsiyonlarda bol kalorili yiyecekler tüketilir. Bu iki gün süren aşamanın ardından HCG diyeti uygulayan bireyler, ikinci aşamaya geçer.
Yükleme aşamasında uygulanabilecek bir günlük besin programı, sizlere fikir verebilmesi amacı ile aşağıda yer almaktadır.
Kahvaltı için: 2 adet haşlanmış yumurta + 1 su bardağı süt + 4 adet badem
Öğle yemeği için: 1 su bardağı ton balığı ya da mantar salatası
Atıştırmalık için: 10 adet kabuklu fıstık + 1 fincan yeşil çay ya da tercihinize göre şekersiz bitki çayı
Akşam yemeği için: 1 kase mercimek çorbası + 1 porsiyon ızgaralanmış sebze
2) Kilo Verme Aşaması
İlk aşamayı bitiren bireyler, HCG hormonu almaya devam eder. HCG hormonu alırken diyet programları ilk aşamaya göre oldukça farklıdır. Kilo verme aşamasına gelen insanlar, 3 ila 6 haftalık bir diyet programına geçiş yapar ve bu diyet programı günlük 500 kalori ile sınırlı olmaktadır.
Günlük 500 kalori alımı gerektiren kilo kaybetme aşamasında uygulayabileceğiniz bir günlük örnek diyet listesi aşağıda verilmiştir. Bu listeye göz atarak daha fazla fikir sahibi olabilirsiniz.
Kahvaltı için: 1 adet haşlanmış yumurta + 1 fincan şekersiz yeşil çay
Öğle yemeği için: 1 küçük kâse mercimek çorbası (yağsız)
Akşam yemeği için: Yarım kepçe haşlanmış fasulye, 1 su bardağı kadar yeşillik
3) Bakım Aşaması
3 ila 6 hafta arası süren bu diyetin ardından, HCG diyeti uygulayan bireyler, hormon almayı bırakır. Vücuda birden bire hızlı yiyecek yüklemesi yapılmaması açısından, yiyecek alımı az az arttırılmaktadır. Diyetlerindeki kaloriyi fazla olmayacak şekilde arttıran bireyler, HCG hormonunu bıraktıktan sonra 3 hafta süre ile nişasta ve şeker alımından uzak durmalıdır.
Bakım aşamasında alınan kaloride artış gözlemlenmektedir. Bu artış için örnek olarak bir diyet listesi örneği aşağıda verilmiştir. Bu bir günlük diyet listesinden yola çıkarak kendinize en uygun programı oluşturmanız mümkündür.
Kahvaltı için: yulaf ezmesi (muzlu olabilir) + 1 fincan sütsüz sade kahve ya da yeşil çay
Öğle yemeği için: 1 kâse salata ya da çorba + 1 su bardağından biraz az lor peyniri
Atıştırmalık için: 1 adet bisküvi ya da kurabiye + 1 su bardağı şekersiz yeşil çay
Akşam yemeği için: 1 porsiyon ızgara tavuk + 1 su bardağı sebze (Akşam yemeğinden sonra 1 bardak ılık süt içilebilir)
hcg diyeti
HCG Diyeti Esmasında Hangi Besinler Tüketilebilir?
HCG diyeti yaparken, bireylerin çok sınırlı bir kalori alım hakkı olduğunu unutmamaları büyük bir önem arz etmektedir. Zira sırf bir besin sağlıklı diye fazla tüketmek, sizlere kilo kaybı açısından bir fayda sağlamayacaktır.
Kendiniz oluşturduğunuz ya da bir diyetisyen uzmandan yardım aldığınız diyet listenize sadık kalmanız oldukça önemlidir. Aşağıda HCG diyeti yaparken belirli miktarlarda tüketebileceğiniz besin grupları yer almaktadır.
Meyve grubundan tüketilebilecek besinler arasında elma, avokado, muz, limon, mandalina, ananas, şeftali, armut, erik, karpuz gibi meyveler yer almaktadır.
Alınacak proteinli besinlerden hindi, tavuk, mezgit balığı, uskumru balığı, somon balığı, ton balığı, yumurta, soya fasulyesi ve bakla grubuna dâhil olan yiyeceklerin tüketiminde sakınca bulunmamaktadır.
Tahıllı besinler arasında ise siyah pirinç, yulaf, kırık buğday, kırmızı pirinç, esmer pirinç bu diyette tüketilebilir.
Süt ve süt ürünleri grubundan az yağlı, mümkünse yağsız süt ve light ayran tercih edilebilir.
Yiyeceklerde kullanabileceğiniz yağ deposu ürünlerde de zeytinyağı, balık yağı ve avokado yağı kullanabilirsiniz.
Badem, ceviz, Antep fıstığı kuruyemiş çeşitleri çiğ olarak tüketime uygunken, bunun yanı sıra keten ve ayçiçeği tohumu da tüketebilirsiniz.
Baharat olarak kimyon, rezene, karanfil, fesleğen, kekik, hardal tohumu, kakule, doğal sarımsak tozu, pul biber, toz biber, dereotu, kişniş, zencefil ve toz zencefil, zerdeçal, yıldız anason, safran, nane kullanabilirsiniz.
HCG Diyetinde Kaçınılması Gereken Besinler Nelerdir?
HCG diyeti, oldukça sıkıdır. Zira hızlı bir şekilde kilo vermeyi sağlayabilmek adına günlük olarak tükettiğimiz pek çok üründen uzak durmanız şarttır. Bazı ürün gruplarından kaçınmamanız durumunda, yaptığınız diyetten tam anlamı ile verim almanız pek de mümkün değildir.
Diyet listenize asla eklememeniz gereken besinler aşağıda liste halinde verilmiştir. Yapacağınız HCG diyeti esnasında ya da sonrasında, hatta diyet yapmıyorsanız bile sağlığınızı korumak için aşağıda yer alan bazı besinlerden uzak durmanız oldukça büyük bir önem arz etmektedir.
Oldukça tehlikeli bir sebze olan beyaz patates uzak durmanız gereken yiyecekler listesinin başında yer alıyor. Kızartma olarak tüketilmesinin zararlı olmasının yanı sıra, bir kase haşlanmış patatesin kalorisi 500’ün üzerindedir.
Mango, jackfruit, sapodilla, ejder meyvesi gibi tropikal meyveler oldukça fazla şeker içeriyor. Bu nedenle diyet listenizde bulunmaması gerekiyor.
Kırmızı et aslında güçlü bir besin kaynağı olsa da HCG diyeti için uygun değildir.
Beyaz pirincin içeriği tamamen nişasta olduğu için kaçınmanız gereken bir diğer besindir.
Margarin, tereyağı gibi besinlerin yanı sıra peynir de oldukça yüksek yağ oranına sahiptir, bu yüzden diyet yaptığınız süre zarfında tüketilmesi önerilmez.
Kalorisi yüksek olan ve zararlı olan bitkisel yağ, kenevir tohumu yağı, fındık yağı ve kanola yağından uzak durmanız gerekir.
Karbonhidrat, şeker ve yağ oranı yüksek olan hamur işleri, işlenmiş et, cips, şeker, gofret, patates kızartması, ekmek, kızartılmış et ürünleri, işlenmiş besin ve etler de tüketime uygun olmayan besinler arasındadır.
Enerji içecekleri ve alkolün yanı sıra paketlenmiş meyve ve sebze suları da tüketilmemelidir.
Meyve ve sebzeler, sıkım işleminden geçirildikleri zaman kalorileri artmaktadır.
Kurutulmuş meyveler de normal meyvelere kıyasla daha fazla şeker içerir. Bu nedenle tüketilmemesi gerekmektedir.
hcg diyeti
HCG Diyetinin Etkileri
HCG diyeti, oldukça düşük kalorili olduğu için kilo vermek isteyen bireylerin akıllarında soru işaretlerine neden olmaktadır. Zira pek çok birey, HCG hormonu enjekte etmeden bu kadar düşük bir kalori ile zaten kilo verebileceğini düşünmektedir. Aslında bu şekilde düşünen bireyler haksız da sayılmamaktadır.
HCG diyeti, FDA (U.S. Food and Drug Administration) tarafından onaylı değildir. Zira FDA kuruluna göre, HCG sadece hormonsal bozukluğu için doktorlar tarafından verilebilecek bir ilaç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, eğer tedavi yöntemi için uygulanmazsa bazı yan etkiler gözlemlenebilir. HCG diyeti için kullanılan HCG hormonunun yan etkileri aşağıda belirtilmiştir.
Şiddetli baş ağrısı
Sinir ve depresyon
Sürekli olarak yorgun hissetme
Ödem problemi
Erkeklerde göğüs büyümesi
Kanser görülme ve gelişme riski
Kanın pıhtılaşması ve buna bağlı olarak damar tıkanıklığı sorunu
Yukarıda belirtilen yan etkilerin pek çoğu beslenme şeklinin yeteriz olmasından kaynaklanmaktadır. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi, sağlıklı bir bireyin metabolik sistemlerini düzgün bir biçimde çalıştırmaya devam edebilmesi için günlük 2000 kaloriye ihtiyaç duymaktadır.
Dahası HCG diyetinde hormon enjektesi değil, az kalori alımı kilo verdirmektedir. Zira en sıkı diyetlerde bile yaklaşık olarak alınan kalori 1000 olmaktadır. Yani yaptığınız HCG diyetindeki alınan hormonun, kilo verme ile doğrudan bir ilişkisi olduğuna dair bir veri bulunmamaktadır. HCG diyeti esnasında kullanılan hormon üzerinde sayısız çalışma yapılmış ve çalışmalar sonucunda kilo vermeye dair bir etki gözlemlenmemiştir. Ancak iştah kaybı sağladığı bulunmuştur.
HCG diyeti yapmakta olan 64 yaşındaki bir kadının bacak ve akciğer bölgelerinde kan pıhtısına rastlandı. Bu pıhtılaşma sorununun kesin olmamakla beraber alınan hormon ve uygulanan diyet ile alakalı olduğu kanısına varıldı. Kalorisi düşük olan herhangi bir diyet ile kilo vermeniz mümkündür. Bu nedenle HCG hormonu enjektesi ile kilo vermeye çalışmamanızı şiddetle tavsiye ederiz. Eğer fazla kilo problemi yaşıyorsanız, bir diyetisyene başvurmanız, sizin için en ideal yöntem olacaktır. Zira internet üzerinden ya da kulaktan kulağa yayılmış olan diyet listeleri herkes için geçerli değildir.
Eliminasyon diyeti, bilhassa bağırsaklarda sorun yaratan yiyeceklerin tespit edilerek, onların yemek alanın da kullanılmamasını gerektiren bir yöntem çeşididir.
Bu anlamda, vücutta ve özellikle bağırsakta meydana gelen hassasiyetler insanı çok rahatsız ederek, yaşam kalitesini düşürecektir. İnsanın ikinci beyni şeklinde de anılan bağırsaklar, bedenin en önemli parçalarından biridir. Onları korumak temel anlamda sağlığımızı da korumak anlamına gelmektedir.
Fransızcadaki ‘éliminer’ ve İngilizce ’deki ‘eliminate’ sözcüklerinden türetilmiş olan eliminasyon, elemek, seçmek anlamlarına gelir. Dolayısıyla, eliminasyon diyetinde de ana kural, yiyeceğiniz yiyecekleri seçmekten çok, yiyemeyeceğiniz yemekleri hayatınızdan belli bir süre çıkarmanız üzerine gitmektir.
Burada, şüphesiz ki bir uzmana danışmak da çok önemlidir. O konuda, doktorlar ve diyetisyenler sizlere yardımcı olacaklardır. Zaten, midenizde, bağırsaklarınızda, karnınızda ağrı, gaz sıkışması şişkinlik vb. hususlar hissettiğinizde, bir uzmana görünmenizin de vakti çoktan gelmiş demektir.
Eliminasyon diyeti
Eliminasyon Diyeti Nedir, Bu Diyette Neler Tüketilmemelidir?
Eliminasyon diyeti, vücudunuzun reaksiyon gösterdiği yiyecekleri saptamanız üstünden, daha sonra bir program yapmanıza dayanan bir sistemdir. Bu yiyecekler size zarar verdikleri için, onları yemeyi kesmenize dayanmaktadır.
Ama kimi yiyecekleri bir süre sonra yeniden yemeniz de mümkündür. Fakat, burada da neyi ne kadar tüketeceğiniz de önem kazanmaktadır. Burada ana unsur elimine edilen besin grupları üstünden bir beslenme biçimi elde etmenizdir. Bu grupları aşağıdaki gibi maddelememiz olasıdır:
Şeker
En önemli elimine besinlerinin başında şeker gelmektedir. Şeker normalde de, her birey için ya sınırlı oranda önerilir ya da hiç önerilmez. Hatta beyaz şeker yerine esmer şeker, elma özü gibi besinlerin de kullanılması tavsiye edilir. Şekerden uzak durulması, sağlıklı beslenmenin ve formu korumanın temel kurallarındandır.
Gluten
Günümüz tüketim toplumlarında artık birçok alternatifin görüldüğünü belirtebiliriz. Glütensiz gıdalar da bu alternatiflerin içine girerler. Glüten, arpa, buğday, çavdar gibi tahıllarda bulunan bir çeşit proteindir. Bağışıklık sistemi için kimi yararları olsa da, glütene alerji geliştiren de çoğunluktadır. İşte böylesi kişilerin glütenli gıdalar tüketmeleri onların sağlıklarını da tehlikeye atacaktır. Bu sebeple, glütenden de uzak durulması önerilmektedir.
Süt Ve Süt Ürünleri
Süt ve süt ürünleri deyince, sütün dışında peynir, yoğurt gibi gıdaların da olduğu bir kategoriyi anlarız. Bu anlamda, bu ürünlerin içinde yoğun biçimde kalsiyum bulunmaktadır. Lakin bu ürünler de kimilerinde alerji, kızarıklık, kaşıntı, uçuk gibi rahatsızlıklara sebebiyet verebilmektedir. O yüzden, süt ve süt ürünlerine karşı hassasiyet geliştirenlerin de onlardan uzak kalması önerilmektedir.
Yumurta
Yumurta hem kalsiyum hem de protein bakımından zengin bir besindir. Hemen hemen her kahvaltı sofrasının olmazsa olmazlarından biri şeklinde bilinir. Fakat kimi bünyeler de yumurta da rahatsızlık yarattığı için, bu konuda önlem alınması gerekebilir. Kimileri yumurtayı azaltırlarken, kimileri de tamamen yememe yoluna giderler.
Bakliyat Ürünleri
Bakliyat ürünleri glüten içermeseler de, yine de kimi insanlar için tehlike arz ederler. Glütensiz gıda tüketmeleri önemle tavsiye edilen çölyak hastalarına kimi diğer bakliyat ürünlerinin de yenilmesi önerilmez.
Kuruyemiş
Ceviz, badem, fındık, fıstık gibi kuruyemişler yağ, omega 3, karbonhidrat, protein, magnezyum vd. gibi zengin içeriğe sahiptirler. Fakat onların bu lezzetleri bile eliminasyon diyetinin ağına takılmaktan kurtulamaz. Kimi zaman kuruyemiş de alerji yapan ürünler arasına girmektedir.
Alkol, sigara
Eliminasyon diyetinde başlıca yasaklanan maddelerden biri alkol, sigaradır. Sigara da beslenme standardımızı ve sağlığımızı etkilediği için, bu diyet içinde fırsattan istifade edilerek azaltılabilir yahut bırakılabilir. Ayrıca, alkol başlığıyla birlikte, gazlı içecekler, çay ve kahve de eliminasyon diyetinin yasaklılar listesine girmektedir. Bu ürünlerin tamamının hayatınızdan çıkarılması, diyetin ötesinde sağlık belirtisi şeklinde okunabilir.
eliminasyon diyeti
Eliminasyon Diyetinin Gerekleri Nelerdir?
Eliminasyon diyeti, her on kişiden birinde görülen ve gün geçtikçe, etkisi de artan alerjinin önlenmesi adına ortaya çıkarılmış modern bir yöntemdir. Günümüz koşullarının giderek hızlanması, yaşam kalitesinin düşmesi, bir yerden dikkat edilen konulara odaklanılırken başka bir yerden sorunların çıkması herkesi yormaktadır. Reflü, gastrit gibi mide hastalıkları artarken; migren, vertigo gibi baş ağrıları ve dönmeleri de artmaktadır.
Ayrıca, korona virüsün hayatımıza girişiyle birlikte, ev hastalıklarında da (egzama, sedef, siğil vd.) ilerleme saptanmıştır. Tüm bu şartların olumsuz yöne evirildiğini gözlemlediğimizde, hem metabolizmamızı korumak, hem daha dayanıklı kalabilmek, hem bağışıklık sistemimizi zayıflatmamak adına bazı fedakârlıklar yaparız. Bu fedakarlıklar, eliminasyon diyeti içinde gerçekleştirilebilmektedir.
Bu diyet ekseninde, yediğiniz yemeklere çok dikkat edersiniz. Eğer, içlerinde size rahatsızlık verenleri varsa, onların porsiyonlarını test edersiniz. Porsiyonlar test edildiğinde, tespit ettiğiniz gıdadan yahut gıdalardan az bile yediğinizde vücudunuz büyük bir tepkime veriyorsa, o gıdayı bırakmanızın vakti gelmiştir.
Tıpkı, sosyal hayatımızda da bize zararı dokunan insanları, kendimizden uzak tuttuğumuz gibi… Nasıl ki, o insanlar hayatımızdan çıktıklarında, bir kaybımız olmuyor; hatta yerlerine yenileri geliyorsa, yeni beslenme çeşitleriyle de kendimizi korumamız mümkün olabiliyor.
Yahut bir kişi bizim için önemliyse ve bize çok büyük bir yanlış yaptıysa; nasıl ki, onu da cezalandırmak anlamında, aramıza mesafe koyuyorsak, bu yiyeceklerle de aramıza belli bir süre mesafe koyuyoruz. Eğer, biraz bekleyip, tekrar tükettikten sonra bedenimiz bir tepkime vermiyorsa, sağlığımız düzelmiş demektir. Eğer, bedenimiz tekrar tepkimeye giriyorsa, o vakit o yiyeceği tamamen hayatımızdan ayıklamamız gereklidir.
Eliminasyon diyeti, 21. yüzyılın hızı, hareketliliği ve çıkmazları içinde sunulan alternatif bir yöntem şeklinde değerlendirilebilir. Bu diyet sizi korumak adına ortaya çıkmıştır. O anlamda, bu diyetin en büyük gerekliliği kararlılıktır. Çünkü sizi rahatsız eden besini tespit ettikten sonra, kendinizi ondan korumak için çaba göstermezseniz, vücudunuz tepkime verecektir. Bu diyeti uygulamadan önce, bir gastroenteroloğa, bir uzmana başvurmanız ve sağlık taramalarından da geçmeniz mümkündür. Hormon tedavisi, kan testi, mide ve bağırsak incelemeleri sizin de daha rasyonel kararlar almanıza neden olacaktır.
Eliminasyon diyeti, genellikle her ürünü tüketmeyi kısa süreli olacak şekilde yasaklama yoluna gitmeyi amaçlar. Burada, bir nevi midenizi rahatlatmanız, vücudunuzu dinlendirmeniz de söz konusudur. Nitekim bizler sağlıklı beslenmeye dikkat etsek bile, bunu da bir çeşit hastalık hastalığına çevirerek, aşırılaştırabiliriz. Böylelikle, hayatı kendimize ve çevremize de zindan ederiz. Çünkü aşırı derecede sağlıklı beslenme takıntısı olan insanların sağlık krizleri, ölüm korkuları ve çaresizlikleri psikolojilerine yansır ve dillerine vurur. Daha da katılaşmaya başlarlar. Bu da, onları hayattan mahrum, ceberut birilerine dönüştürür. Oysa hayatın kendine göre bir iç dengesi vardır. Dolayısıyla, eliminasyon sistemi size bu dengeyi yeniden hatırlatmaya çalışır.
eliminasyon diyeti
Eliminasyon Diyeti Uygulanırken Nelere Dikkat Edilmelidir?
Eliminasyon diyeti yapılırken, öğünlerinize çok dikkat etmeniz gerekir. Çünkü buradaki temel amaç hangi besinlerin ya da besin gruplarının sizi etkilediğini bulmaktır. Tabii burada da, çeşitli vitamin ve mineral eksiklerinin baş gösterme durumu olacağı için, onların da başka gıdalardan takviye şeklinde alınması gerekmektedir ki vücut dengesini sağlayabilsin.
Eliminasyon diyetine başlamak istiyorsanız aşağıdaki başlıklara dikkat etmeniz yararlı olabilir:
Öncelikle, alışveriş listelerinizi gözden geçirin. Nelere zaafınız var, neleri çok tüketiyorsunuz, hangi gıdaları reklam baskısıyla ya da bilinçdışınızın tetiklemesiyle alıyorsunuz, bunları iyice değerlendirin. Mümkünse, alışverişe gitmeden önce listenize çok dikkat edin ve onun dışında ekstra ürünler almamaya gayret edin.
Türkiye’de yaşayan çoğu insanın beslenme biçimlerini tetikleyen kimi faktörler vardır. Bunların başında kültürel öğeler gelir. Türk mutfağı, Karadeniz mutfağı, Doğu mutfağı, Ege mutfağı vd. gibi ayrılan beslenme kalıplarına göre, yaşam biçimlerimizi de belirleriz. Bununla birlikte, hız çağı bize ‘fast food’ yemeye, lokanta, AVM, restoran gibi yerlerde vakit geçirmeye de alıştırmıştır. Ailede bile herkes tek tip yemek yemez ya da aksine tek tip yediği için, birinin yediği diğerine iyi gelmez. Bununla birlikte, yalnız yaşayanların sayısındaki artış da psikolojileri etkilediği için, bu insanlar ya beslenmelerine dikkat etmezler ya da içki, sigara, çay-kahve, hazır beslenme gibi alanlara yönelirler. Tüm bu nedenler ekseninde, sizin de, psikolojinizi iyi tartmanız ve yaşam biçiminizi net belirlemeniz gerekir ki, ona göre diyete başlayabilesiniz. Yoksa yarım kalan bir diyetin de size faydasının dokunacağı şüphelidir.
Eliminasyon diyetinde diğer kural, iki aşamalı bir dizaynı hayatınıza oturtabilmektir. Nitekim, eliminasyon diyeti öncelikle ‘eliminasyon’ üstünden işler. Eliminasyon fazı diye de bilinen bu döneme göre, aşağıdaki gıdaları hayatınızdan çıkarma sürecine giriyorsunuz:
Glüten, şeker, bakliyat ürünleri, yumurta, alkol, kahve, çay, süt ve süt ürünleri, yağ, yağlı besinler, çeşitli soslar, çorbalar, hazır gıdalar, makarna, et vs. Ardından, bunların yaklaşık bir ay süreyle hayatınızdan uzaklaştırılması süreci gelişiyor. Burada da, daha çok taze sebze-meyve tüketimine yönelebiliyorsunuz. Zeytinyağı, kinoa, chia, balık, esmer pirinç yiyebiliyorsunuz.
Eliminasyon diyetinin ikinci kısmı ‘tekrar tanıtma’ dediğimiz başlıktan oluşuyor. Burada da, tüketmediğiniz ve şüphe duyduğunuz besinleri vücuda tekrar tanıtmaya, onlardan azar azar yemeye başlıyorsunuz. Bu noktada, bir ay boyunca hayatınızda olmayan o yiyecek sizde şişkinlik, kusma hissi, mide ağrısı, gaz, ishal vb. gibi rahatsızlıklara neden olmuyorsa, onu oranınca tüketmeyi sürdürüyorsunuz. Ama kestiğiniz bu besinlerin içinden tekrar yediğinizde rahatsızlık verenleri olursa, onu hayatınızda çıkarabiliyorsunuz ve ondan almanız gereken vitamini, minerali, katkıyı alerjiye, rahatsızlığa neden olmayacak başka bir gıdadan alabiliyorsunuz.
Eliminasyon diyeti, herkesin bir anda adapte olarak hızla yapabileceği bir yöntem değildir. Öncelikle, bir doktora ve diyetisyene gitmeden, kafanıza eseni uygulamanız yanlış sonuçlara da neden olabilir. Eliminasyon diyetini aşağıdaki kişilerin kafalarına göre yapmamaları tavsiye edilmektedir:
Reflüsü ya da başka bir mide rahatsızlığı olanlar
Şeker hastaları
Psikolojik problem yaşayanlar ve ilaç kullananlar
Kronik yorgunluğu olanlar
Bağırsaklarında sorun yaşayanlar
Eklem ağrısı çekenler
Herhangi bir kronik hastalığı olan kişilerin önce doktora danışarak, ardından bu diyeti yapmaları önerilir. Zaten, bu diyet profesyonel bir diyetisyenin gözetiminde olmaksızın, defter/not tutmadan, hassas ölçümler yapılmadan birden uygulanamamaktadır.
Eliminasyon Diyetinin Sonunda Ne Elde Edersiniz?
Eliminasyon diyeti, vücudunuzu tanımanız adına önerilen bir yöntemdir. Bu anlamda, aslında neye hassasiyetinizin olduğu, hangi besine karşı alerji geliştirdiğiniz, rahatsızlıklarınızın nereden tetiklendiği gibi konuların da ortaya çıkarılmasına yol açar. Eliminasyon diyeti, sabrınızı ve kararlığınızı da gösterecektir. Fakat bu diyet sürekli uygulanmamaktadır. Bu diyeti hayatınıza doğru noktalardan adapte etmeniz ve önünüzdeki yaşantınızı da ona göre şekillendirmeniz de önemlidir. Özellikle, kronik inflamatuar teşhisi konulan hastalara doktorları tarafından da tavsiye edilir. Bu diyet, bedeninizi forma sokmanız adına da, standart bir diyet denli idealdir.
Lordoz nedir? Lordoz, belde bulunan normal çukurluğun artmasına verilen isim olup, insanların sağlığını etkileyen önemli hastalıklardan biridir. Sırt, karın, kalça kasları, bağlardaki dengesizlikler ve güç kayıpları, belde bulunan bel çukurunun artmasına sebep olan başlıca etkenlerdir. Aynı zamanda aşırı kilo, karın kaslarında meydana gelen gevşeklik durumları da, lordoz hastalığının artıran etkenlerden olmaktadır.
Lordoz nedir
Günümüzde oldukça sık görülen bir omurga hastalığı olan lordoz, en ciddi ortopedik rahatsızlıklardan biridir. Bel bölgesinde bulunan omurganın aşırı derecede eğilmesi ile meydana gelen lordoz, hastaların ciddi derecede ağrılar çekmesine neden olmaktadır. Lordoz nedir sorusunun cevabı kısaca, beldeki çukurun derinleşmesi nedeniyle, omurgada oluşan basıncın artması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır.
Lordoz Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Lordoz Hastalığının Belirtileri Nelerdir? Lordoz hastalığının en büyük belirtisi, bacaklarda ve bel bölgesinde oluşan ağrılar olmaktadır. Omurlarında kayma olan hastalarda da, bel çukurluğunun yani lordozun artma durumları görülmektedir. Lordozun yaşanan ağrılar dışında en önemli belirtileri; kas spazmları, uyuşma ve karıncalanma durumları, mesane sorunları ve bağırsakta yaşanan sorunlar olmaktadır.
Aynı zamanda gergin ve kısa olan sırt – bel kasları, gergin yapıda olan göğüs ve karın kasları, gergin ve uzun yapıda olan kalça fleksörleri – gergin ve kısa olan bel kasları da lordozun meydana gelişini haber veren belirtilerden bazılarıdır.
Lordoz nedir
Lordoz Nasıl Tedavi Edilir?
Lordoz nedir? Lordoz nasıl tedavi edilir? Konusu kapsamında birçok ilgili tedavi yöntemi bulunmaktadır. Bu tedavilerden ilki kas güçlendirmesini sağlamak için yapılan fizik tedavileri olmaktadır. Aynı zamanda şişliği ve ağrıyı azaltmak için ilaç uygulamaları da, lordoz tedavi yöntemleri arasında bulunmaktadır. Yoga, ateller ve aşırı olan kiloların verilmesi de, lordoz tedavilerinde fayda sağlamaktadır. Lordoz hastalığının çok ileri aşamalarında uzman doktorların kararına bağlı olarak, bazı ilgili vakalarda cerrahi tedavi uygulamaları da yapılabilmektedir. Omurga rahatsızlığı olan lordoz tedavilerinde, omurga sağlığının geri kazanılması için yoga, pilates ve spor aktiviteleri gibi benzeri tedavi yöntemleri de, konunun uzmanı olan doktorlar tarafından önerilmektedir. Yoga, pilates gibi benzeri yapılan spor aktiviteleri, kasların güçlenmesini ve omurga rahatsızlıklarının azalmasını sağlayıp, lordoz hastalıklarının tedavisinde etkili rol oynamaktadır.
İzmir Lokma Tarifi En sevilen tatlılardan biri olan İzmir lokma tatlısının yapımı da aslında oldukça kolaydır. Evde olan malzemelerle yapılabilen İzmir lokma tatlısı için gerekenler şunlardır;
İzmir Lokma Tarifi – Malzemeleri:
İzmir Lokma Tatlısının Hamuru İçin;
3 su bardağı un
Yarım tatlı kaşığı toz şeker
Yarım çay kaşığı tuz
Yarım yemek kaşığı kuru maya
2 su bardağı su
İzmir Lokma Tatlısının Şerbeti İçin;
3 su bardağı tepeleme toz şeker
2.5 su bardağı su
Yarım limon suyu
İzmir lokma
İzmir Lokma Hazırlanışı:
İzmir lokma hazırlanışı – İzmir lokma yapımı için ilk önce şerbeti hazırlamak gerekmektedir. 3 su bardağı şeker, 2,5 su bardağı su ve yarım limon suyu bir tencereye koyarak kaynatılır. Şerbet 10 dakika kaynatıldıktan sonra ocaktan alınarak, kenarda soğumaya bırakılır.
3 su bardağı un, yarım yemek kaşığı kuru maya, 2 su bardağı su, yarım tatlı kaşığı toz şeker ve yarım çay kaşığı tuz bir kabın içerisine konarak iyice karıştırılır. Hamurun üzeri kapatılarak 1 saat mayalanmaya bırakılır.
Sürenin sonunda hamur kabarınca bir daha karıştırdıktan sonra, hamurdan ufak top büyüklüğünde parçalar alınır, üzerilerine hafifçe bastırılıp şekil verilir. Kızdırılmış sıvı yağın içerisine şekil verilen hamurlar atılarak, karıştırılarak kızarmaları sağlanır.
Kızaran lokmalar alınarak, soğutulmuş şerbetinin içerisine atılır. Şerbet içerisinde 2 dakika kadar bekletilen İzmir lokmaları, sürenin sonunda servis tabağına alınır.
İzmir lokma
İzmir Lokması Yapılırken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Lokma tatlısı yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, hazırlanan şerbetin çok iyi soğutulması gerekmesidir. Çünkü ılık ya da sıcak olan şerbetlerin içerisine atılan, kızarmış İzmir lokmaları yumuşak olur ve çıtırlığı kalmaz. Bu nedenle şerbet iyice soğuduğundan emin olmadan kullanılmamalıdır.
Lokma tatlısının hamur kıvamının ise mutlaka koyu olması gerekmektedir. Aynı zamanda İzmir lokmasının kızartıldığı sıvı yağ mutlaka kızgın olmalıdır. Lokmaların harlı ateşte kızartılması dışının pişip, içinin çiğ kalmasına neden olduğundan dolayı, ateşin harlı olmamasına dikkat etmekte önem taşımaktadır.
Bu İzmir Lokması tarifinde; 1 adet İzmir lokması yaklaşık olarak 78 kaloriye denk gelmekte olup, yine aynı şekilde bu tarif yaklaşık olarak 6 kişiliktir.