Son dönemlerde sağlıklı beslenme alanında çoğunlukla tartışma konusu olan kolesterol, şimdilerde birçok bireyin sorun yaşadığı kalp ve damar rahatsızlığının oluşmasında etkilidir. Vücudumuzda sentezlenmesinin dışında hayvansal kaynaklı olan besinler ile beraber vücuda alınır. Kolesterolün kandaki düzeyinin yüksek ilerlemesi pek çok kronik rahatsızlığa yol açar. Bu sebeple özellikle de kolesterolyüksekliği olan bireyler olmak üzere sağlığını önemseyen herkesin kolesterolünü dengede tutması çok önemlidir.
Kolesterol Nedir?
Kolesterol, vücutta pek çok hücre içindeki yapıların birleşiminde ve hücrede rol alan, vücut fonksiyonlarında ve hormonlar da önemli bir yere sahip yapı taşıdır. Kolesterol, vücudun bütün hücrelerin içerisinde bulunan ve yapısı dolayısıyla yağa benzeyen madde şeklinde tanımlanır. Kolesterol bireylerin kanında yer alan aynı zamanda başta karaciğerde ve tüm hücreler tarafından üretilen yağ türüdür.
Kolesterolün kanda yüksek düzeyde bulunması kan birikintilerinin gelişmesine hem de damarda sertleşmeye sebep olabilmektedir. Yüksek kolesterolün genetik sebeplerden kaynaklandığı biliniyor fakat daha çok sağlıksız bir yaşam tarzı seçimlerinin neticesinde ortaya çıkar. Düzenli bir şekilde yapılan egzersiz, sağlıklı yapılan bir diyet ve gerekli görülen durumlarda ilaç desteği almak yüksek kolesterolün seviyesini düşürmeye yardımcı olabilir.
Kolesterolün İşlevleri Nelerdir?
Sağlıklı bir hayat için kolesterol seviyesinin olması gereken düzeyde tutulması önemlidir. Kolesterolün işlevleri arasında sinir dokularını ve alyuvarları güçlendirmek, vücudu derinin altında bulunan mikroplara karşı korumak yer alır.
Kolesterolü Düşürmeye Yarayan Öneriler Nelerdir?
Kolesterol düzeyini düşürmek ve vücudumuzda bulunması lazım olan kolesterolün seviyesini yakalayabilmek zor değildir. Kolesterolün bitkisel çözümü var mıdır ve kolesterol nedir tarzında sorular birçok kişinin aklına takılan sorulardır. Yüksek kolesterolün oluşturduğu rahatsızlığın tedavisinde dikkat edilmesi gereken ilk adım sağlıklı yaşam olmalı ve bunun içinde yapılması gereken ideal kiloyu korumaktır.
Yüksek veya orta yoğunluklu egzersiz uygulaması ya da haftada 30 dakikalık en az üç gün yürüyüş yapmak iyi kolesterolün artışına neden olacaktır. Nişastalı ve karbonhidratlı gıdalar, kolesterol riskini aynı zamanda kolesterole bağlı oluşan kalp rahatsızlıkları tehlikesinin artmasına sebep olur. Kolesterolü düşürmek için sarımsak güzel bir alternatiftir çünkü sarımsak enfeksiyonlarla mücadelenin yanı sıra kötü kolesterol ile mücadele eden besin olarak görünüyor.
Yapılan araştırmalar sonucunda sarımsağın sağlık problemlerini dengede tuttuğu belirtilmiştir ve kolesterolün tedavisinde güzel bir bitkisel çözüm olduğu görülmüştür. Sarımsak çok eski dönemlerden itibaren oldukça yaygın bir şekilde kullanılan şifalı bitkiler arasında yer alır ve besin değeri oldukça yüksek bir bitkidir. Yapılan araştırmalara göre günde tüketilen bir tane sarımsak dişinin kolesterolün düzeyinde ciddi ölçüde düşme meydana geldiği gözlemlenmiştir.
Yüksek Kolesterol Belirtileri
Yüksek kolesterolün bir belirtisi bulunmamaktadır ve bu sebeple uzun seneler boyunca herhangi bir şekilde fark edilmeden ilerleyişini sürdürebilecek tıbbi bir sorundur. Fakat ileriki dönemlerde koroner arterler etkilendiği taktirde göğüs ağrısı veya başka koroner arter rahatsızlıklarının belirtileri gözlemlenebilir. Test sonuçlarında kolesterol seviyesi yüksek düzeyde çıktığı takdirde veya istenilen aralıkta bulunmuyorsa risk grubunda yer alır ve sık sık kan testi yaptırmalıdır.
Risk grubunda yer alan bireyler;
Kişi sigara kullanıyorsa
Yüksek tansiyon ve diyabet rahatsızlığı varsa
Ailede kalp hastalığı bulunuyorsa
Bireyde yüksek kolesterol probleminin olup olmadığını anlayabilmek için yapılması gereken tek yol kan testidir. Hekimler tarafından normal koşullarda kalp rahatsızlığı için risk kapsamında olmayan genç yetişkinler ve çocukların bir defa test edilmesi önerilmektedir. Yine kalp rahatsızlığı için risk durumu olmayan yetişkin bireyler için testin çoğunlukla beş yılda bir defa tekrar edilmesi önerilmektedir.
Göğüs Hastalıkları hekimi Prof. Dr. Muhammet Emin Akkoyunlu, yoğun talep gören grip ve zatürre aşılarının yeni tipcorona virüsü (Covid-19) için koruyucu olmadığına dair açıklamalarda bulundu. Dünya Sağlık Örgütü, Eylül itibariyle pandemide ikinci dalganın yaşanacağını öngörüyor.
Bununla birlikte grip ve zatürre aşıları gündeme geldi. Konuya açıklık getiren Akkoyunlu; grip ve zatürre aşılarını sağlıklı kişilerin değil de riskli grubun vurulmasının daha doğru olacağını paylaştı.
Sözkonusu Aşıların Covid-19 Üzerinde Koruyucu Etkisi Söz Konusu Değil
Akkoyunlu, grip ve zatürre aşılarının Covid-19 bulaşmasında, hastalığı rahat atlatmada ya da ölümcül etkisini azaltmada bir etkisi olmadığına deyindi. Grip, zatürre ve korona hastalığının farklı mikroorganizmalar tarafından meydana geldiğini paylaşan Akkoyunlu, herbirinin koruyucu aşısının farklı olduğunu da aktardı. Gribal enfeksiyonla beraber korona virüsüne yakalanma riskinin arttığına dair söylentilere de açıklık getiren Akkoyunlu, geçen kış için böyle bir verinin olmadığının altını çizdi.
Bilimsel Hatalar Toplumda Paniğe Neden Oluyor
Covid-19 ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalardaki hatalara deyinen Akkoyunlu; bir makalede Covid-19 olup hayatını kaybedenler arasında pnömoni (zatürre) aşılı kişilerin daha az olduğuna yer verildiğini aktardı. Fakat araştırmanın sınırlı sayıda insan arasında ve sadece bir bölgede yapılmış olmasının bilimsel hataya neden olduğu çok açık şeklinde konuştu. Benzer bir hatanın da kinin maddesinin yararlı olduğunu iddia eden çalışmalada olduğunu söyledi. Akkoyunlu, bu durumun sadece kininli içecek üreten markalara yaradığını belirtti.
İnfluenza ve Pnömokok Aşılarını Kimler Olmalı
Açıklamasında grip ve zatürre aşılarının Covid-19 üzerinde ispatlanmış bir yararının olmadığını özellikle ifade eden Akkoyunlu, aşıların kimlerin yaptırması gerekli olduğunu paylaştı. İnfluenza yani grip aşısı; 6-59 ay arası çocuklar, kronik akciğer, 50 yaş ve üzeri hastalar, kalp, böbrek, immün yetmezlik hastaları, karaciğer, nörolojik, gebeler, hematolojik, metabolik hastalık, sağlık personeli ve komlikasyon riski yüksek kişilerin olması gerekli görülüyor. Pnömokok yani zatürre aşısının ise; 65 yaş üzeri, böbrek, kalp, karaciğer, akciğer ve şeker hastalığı olan kişiler, alkolikler, omurilik sıvı kaçağı olanlar, baskılayıcı tedavi görenler ve risk grubu kişilerin vurulması öneriliyor.
Akciğer kanseri tüm dünya üzerinde en fazla ölüme sebebiyet veren en önemli kanser türleri arasındadır. Bu durumun nedeni ise, akciğer kanserinde erken tanı konulamaması ve akciğer kanseri hastalarının hastalığı çok ileri zamanlarda fark ederek doktora başvurmalarından kaynaklanır. Akciğer kanseri hiçbir belirti vermeden ilerleyebilir ve kişiler bu durumu kanser neredeyse son raddeye geldiğinde fark ederler. Bu durumda tedavi de başarı oranını en alt seviyeye indirir. Akciğer kanseri ihtimali üzerinde duruluyorsa belirtileri çok iyi bir şekilde araştırılmalıdır. Daha çok bilgi sahibi olarak kansere erken tanı konma ihtimali artar ve başarı oranında olumlu olarak etkilenir. Peki, akciğer kanseri belirtileri nelerdir?
Kanser belirtileri birden fazla olarak ortaya çıkabilir. Tümörün nerede olduğu ve nerelere yayılmış olabileceği tamamen tümörün büyüklüğüne bağlı bir durumdur. Kanserin birçok belirtisi doğrudan göğüs ve hava yollarını etkileyebilir.
Bir nedene bağlı olmayan göğüs ağrısı, omuzda veya sırtta öksürmeyle ortaya çıkan ağrı ve baş ağrısı,
Kanlı tükürük, kanlı balgam ve öksürükle beraber çıkan balgam renginde meydana gelen değişiklikler,(akciğer kanseri hastalarının tümünde öksürükle beraber kan görülmesi meydana gelmez)
Bir nedene bağlı olamayan kilo kaybı, iştahsızlık ve kansızlık akciğer kanseri belirtileri olarak gözükür.
Sürekli yorgunluk hissi ve halsizlik hissi.
Boyun ve yüzde meydana gelen şişlikler.
Devamlı olarak bronşit olma, akciğer enfeksiyonu ve geçmemesi.
Hırıltılı nefes alıp verme, nefes darlığı çekme, hırıltılı ve boğuk sesli olmak.
Yutma güçlüğü çekmek, boğaza bir şey takılıyormuş hissi ve ses kısıklığı belirtilerden biridir.
Omuz, göğüs ve sırtta hiçbir neden bağlı olmayan ağrı oluşması ve bilhassa bu ağrıların öksürme sonrası meydana gelmesi akciğer kanserinden kaynaklı olabilir. Vücutta meydana gelen bazı değişiklikler akciğer kanseri olmasa da kanser belirtisi olabilir. Bu nedenle mutlaka ciddiye alınmalı ve doktora başvurulmalıdır.
Akciğer Kanserine Doğal Çözümler:
Akciğer kanserine bilhassa reishi mantarı çok faydalıdır. Bunun yanında yeşil çay, zerdeçal, çörekotu yağı ve Çin geveni de akciğer kanserine oldukça faydalıdır.
Yunanca “rheuma” kökeninden gelen iltihaplı romatizma terminolojik adı Romatoid Artrit olarak bilinen bir hastalıktır. Kemik, kas ve eklem ağrısı olarak kendini gösterir. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülmekle birlikte çocuklarda dahi görülebilir. El, bilek ve ayak eklemlerinde görülen iltihaplı romatizma belirtileri, çok ciddi bir şekilde insanın yaşam kalitesini düşürebilir. Genetik faktörlerin yanında sigara ve geçirilen sık enfeksiyonlar gibi çevresel etkenler de iltihaplı romatizmaya sebep olur.
İltihaplı romatizmanın çeşitleri:
Mikrobik yani bakterilerin neden olduğu romatizma
Mikropsuz yani bağışıklık sisteminin bozulması sonucu oluşan romatizma
Ürik asit gibi çeşitli kristallerin eklemlerde birikmesi sonucu verdiği hasardan oluşan romatizma
İltihaplı romatizma belirtileri:
Eklem ağrısı
Eklem yerlerinde şişlik
Eklemlerde kızarıklık, sıcaklık artışı ve hassasiyet
Bitkinlik ve halsizlik
Harekette kısıtlanma ve zorlanma
Kasılma ve sertleşme
İltihaplı romatizma tedavisi
Romatoid artrit önlem alınmazsa hızlı şekilde ilerleyen bir hastalıktır ve çok sık görülür. Korkmayın ağrılar için ilaçları mevcuttur ve bir çoğu da çok etkilidir. Kapalı ve yağmurlu havalarda şikayetler artabilir. Tıbbi tedavi yanında beslenme de önemlidir. En faydalı besin içindeki mineral ve vitaminlerle taze balıktır. Oluşturulan kapsamlı tedavi hastalığı tamamen geçirmez fakat hayatı sürdürebilmek için yardımcı olur. Tedavi sonrası şikayetleriniz çok ciddi bir şekilde azalır. İltihabın kurutulması birinci tedavi hedefidir ve ağrılar azaltılarak hasta memnuniyeti sağlanır. Romatizmanın çeşidine göre antienflamaturlar(ağrı kesiciler), steroidler(kortizon) gibi verilen ilaç farklılık gösterir. Bunun yanında yapılacak egzersizler hastayı oldukça rahatlatır. En ideal egzersiz yüzme olabilir.
İltihaplı romatizma belirtileri görüldüğünde en çok kullanılan ilaçlar NSAIDs(nonsteroidal anti iltihap ilaçlar), hastalık modifiye edici anti romatizmal ilaçlar ve çeşitli biyolojik ajanlardır. Eklemlerde oluşan hasar ciddi boyutlarda ise bunları onarabilmek için ameliyat önerilir. Ameliyat sonrası eklemde onarım ve kaynama sağlanır.
İltihaplı romatizmada alternatif tıp
Zencefil ve zerdeçal çayı, yeşil çay, balık ya da balık yağı iltihaplı romatizmaya en çok fayda sağlayan bitkisel çözümlerdir. ayrıca ısırgan otu, lahana yaprağı, rezene, hardal, mayıs papatyası da faydalı olarak bilinir.
Böbrek ağrısı, böbreğin çalışmasını akut veya kronik olarak etkileyen, altta yatan veya sonradan oluşmuş rahatsızlıklardan kaynaklanır. Bazen konjenital yani doğumdan oluşan kusurlarla meydana çıkan hastalıklarda da böbrek ağrısı oluşabilir. Bazı insanlarda örneğin, genetik olarak alınan bir anormallik böbrekleri etkileyebilir. Süreç Böbrek yetmezliği belirtileri görülmesine kadar gidebilir.
Böbrek Ağrısı Nedenleri Nelerdir?
Böbrek ağrıları sebeplerinden bazıları şunlardır:
İdrar yolu enfeksiyonları
Mesane enfeksiyonu
Böbrek enfeksiyonları
Doğuştan böbrek hastalığı
Böbrekte büyüme (hidronefroz)
Böbrek taşları
Böbrek kanseri
Böbreği sıkıştıran tümör vb.
İdrarda kan veya protein görülmesi (glomerulonefrit)
Böbreklerde kan pıhtıları
Böbrek hastalığı son evre
Böbreğe zarar veren ilaçlar veya zehirli maddeler
Hamilelik
Böbrek bölgesinde vurma veya çarpmaya bağlı olarak travma
Kişi böbrek ağrısı ile karşı karşıya kaldığında doktora görünmeyi ihmal etmemelidir. Her ne kadar bazı ağrılar konum bakımından böbrek ağrısına benzese de, doktor böbrek ağrısı veya diğer ağrılara sebep olan altta yatan hastalığın teşhisine yardımcı olur. Olağan bir şiddetli akut böbrek ağrısının başlangıcı derhal müdahale edilmelidir.
Böbrekleri Bitiren Alışkanlıklar
Sigara Kullanımı:
Sigara kullanımının insan vücudundaki hemen hemen bütün organlara zarar verdiği kanıtlanmıştır. Böbrekler de sigara kullanımından olumsuz etkilenir.
İhtiyaçtan Az Sıvı Alımı:
Böbrek sağlığı için günde en az 1,5-2 litre su tüketilmesi gerektiği bilinen bir gerçektir. sıvı eksikliği vücutta dolaşım sisteminin yavaşlamasına ve zararlı maddelerin kandan temizlenmesini zorlaştırır.
Aşırı Tuz Tüketimi:
Tuzun içerisindeki sodyumun yakılarak vücuttan atılması işlemini böbrekler gerçekleştirir. Normalin üstünde tuz tüketimi böbreklerin normalden daha uzun çalışmasına neden olur. Bu da zamanla böbreklerin yapısı zarar verir ve böbrek ağrısına sebep olur.
Aşırı Çay Kahve ve Asitli içecek Tüketimi:
Çay ve kahve tüketimi günlük hayatta oldukça yaygındır. Aynı şekilde kola da sıcak yaz günlerinde en çok tercih edilen içecekler arasındadır. Bu içeceklerin içerisinde bulunan kafeinin kan dolaşımına ve böbreklere zarar verdiği biliniyor.
Uykusuz Kalma:
Vücut tüm günün yorgunluğunu uyku esnasında atar bu sayede iç organlar da dinlenmek için vakit bulur. Uykusuz kalmak ve yeterince dinlememek böbreklerin işlevini bozar.
Bilinçsiz İlaç Kullanımı:
Düzenli kullanılan ilaçlar dışında ilaç kullanımı günlük bir rutin haline gelmemelidir. Özellikle ağrıkesici kullanımı hekim tavsiyesi olmaksızın oldukça yaygındır. Bu durumun böbrek yetersizliğine sebep olduğu biliniyor.
Fazla Protein Alımı:
Proteinler vücut için oldukça önemli besinlerdir fakat haddinden fazla protein alımı böbrek sağlığı açısından sakıncalıdır.
Alkol Kullanımı
Alkol böbreklere en ağır zararı veren içecek grubundandır. Alkollü içecekler böbreklerde biriken zararlı maddelerin artmasına sebep olur ve böbrek ağrısı çekmenize neden olur.
İdrarı Ertelemek
İdrar yapma ihtiyacını sürekli ertelemek mesane kaslarına olumsuz etki yapar. Fakat daha önemlisi böbrek yetmezliğinin ortaya çıkmasına sebep olabilir.
Böbrek Yetmezliği Belirtileri
‘Böbrek yetmezliği belirtileri nelerdir?’ sorusu kronik böbrek yetmezliğine dair en çok sorulan sorular arasındadır. Böbrek yetmezliği genel olarak ilk evrelerde sinsi bir şekilde ilerler ve herhangi bir semptom vermeyebilir. Böbrek yetmezliği belirtileri genelde böbreklerin fonksiyonlarının azalmaya ve kaybedilmeye başlandığı ileri evrelerde görülmektedir. Fakat her hastada böbrek yetmezliğinin belirtileri aynı şekilde ortaya çıkmayabilir.
Kronik böbrek yetmezliği belirtileri genel olarak farklı hastalıklarla da karıştırılabilen semptomlardır:
Yorgunluk ve halsizlik
Mide bulantısı
Vücutta suyun fazla tutulmasına bağlı olarak ayaklarda şişkinlik
Kusma
İştah kaybı
Yiyeceklerde metalik tat
Uykusuz kalma ve özellikle sabahları gözaltlarında şişkinlik
İdrar miktarında azalma artma
Geceleri sık idrara çıkma
Özellikle geceleri kas seğirmesi ve krampları
Konsantrasyon bozukluğu
Ayak ve ayak bileklerinde şişlik
Kalıcı kaşıntı ve ciltte kuruluk
Göğüs ağrısı, sıvının kalbin zarının etrafında birikmesi
Akciğerlerde sıvı birikmesine bağlı nefes darlığı
Yüksek tansiyon
Baş ağrısı
Erkeklerde ereksiyon sorunu
Bu belirtiler her zaman böbrek yetmezliğinin habercisi olmayabilir. Fakat bu belirtilerden en az birkaçı ile karşı karşıya iseniz en kısa sürede bir doktora başvurmanız gerekebilir. İsterseniz kalp krizi üzerine yaptığımız genel analizi ”Kalp Krizi Belirtileri Nelerdir? – Kalp Krizi Nedenleri Nelerdir” yazımızdan okuyabilirsiniz.
Hünnap, özellikle Asya kökenli olup, sağlık üzerine birçok olumlu etkisi ile bilinen bir meyvedir. İçeriğindeki vitaminler, mineraller ve antioksidanlar sayesinde pek çok sağlık faydası sunar. İşte hünnapın sağlık üzerine etkileri:
Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Hünnap, C vitamini bakımından zengindir. Bu vitamin, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı koruma sağlar.
Sindirim Sağlığını Destekler: Yüksek lif içeriği sayesinde sindirim sistemini düzenler ve kabızlık gibi sorunları önlemeye yardımcı olur.
Uyku Kalitesini Artırır: Hünnap içerisinde bulunan saponin ve flavonoidler gibi bileşenler, doğal bir sakinleştirici olarak işlev görür. Bu özellikleri sayesinde uyku düzenini iyileştirebilir ve daha kaliteli bir uyku sağlayabilir.
Kan Şekeri Düzenlemeye Yardımcı Olur: Hünnap, düşük glisemik indekse sahiptir. Bu sayede kan şekerini yavaşça yükselterek, şeker dalgalanmalarını ve ani acıkmaları engelleyebilir.
Antioksidan Kaynağıdır: Zengin antioksidan içeriği ile hünnap, serbest radikallerle mücadele eder ve oksidatif stresten kaynaklanan hücre hasarını azaltır. Bu durum, yaşlanma sürecini yavaşlatır ve kronik hastalıkların riskini düşürür.
Kemik Sağlığını Destekler: Hünnap, kemik sağlığı için gerekli olan kalsiyum, fosfor ve demir gibi mineralleri içerir. Bu mineraller, kemik yoğunluğunun korunmasına ve osteoporoz riskinin azaltılmasına yardımcı olabilir.
Kalp Sağlığına Faydalıdır: Potasyum bakımından zengin olan hünnap, kalp sağlığını destekleyerek yüksek tansiyon riskini azaltabilir. Ayrıca, sağlıklı kan dolaşımını teşvik eder ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruma sağlar.
Hünnapın bu faydalarını maksimum düzeyde yaşayabilmek için taze ya da kurutulmuş şekilde düzenli olarak tüketilmesi önerilir. Ancak, herhangi bir sağlık sorunu olan bireylerin tüketiminden önce sağlık profesyonellerine danışması önem taşır. Bu doğal meyvenin sağlık üzerine etkileri, bilimsel çalışmalarla desteklenmektedir ve genel sağlık ve yaşam kalitesini artırmak için mükemmel bir seçenek olarak ön plana çıkmaktadır.
Saçlar, kadın erkek fark etmeksizin insanların dış görünüşlerinde en çok değer verdiği faktörlerden biridir. Estetik açıdan kişiye farklı görünüm kazandırır hatta zaman zaman saygınlığın derecesini bile belirler. Bu açıdan insanlar saçlarının bakımlı, temiz, güzel olmasına önem gösterir. Cinsiyet ya da yaş fark etmeksizin saçlar özeldir, kimse saç dökülmesi yaşamak istemez.
Ancak vücudun her noktasında olduğu gibi saçlarda da birtakım problemler oluşabilir. Saçların sağlıklı uzamaması, saçların dökülmesi, kepeklenmesi, bitlenmesi gibi birçok sorun insanların karşısına çıkar. Bu sorunlardan en büyüğü ise saç dökülmesidir.
Saç dökülmesi neden oluşur, saç dökülmesi nasıl önlenir? Gibi birçok soru insanlar tarafından uzmanlara yöneltilmektedir. Saç dökülmesinin durdurulması için profesyonel bir uzmandan görüş ve tedavi almakta fayda vardır.
Saç Dökülmesinin Asıl Nedenleri
Saç dökülmesinin birden çok sebebi olabilir. Tedavi de saç dökülmesinin sebebine göre belirlenir. Temel olarak demir eksikliği, mevsim değişikliği, hormon bozuklukları, stres gibi birçok nedeni bulunur. Ancak uzun vadede görülen saç dökülmesi daha ciddi problemlerin habercisi olabilir.
Gibi birçok nedenden kaynaklı saç dökülmesi yaşanabilir. Öncelikle nedenini bulup ona göre gerekli tedavi yaklaşımlarını yapmak önemlidir.
Saç Dökülmesinin Tipleri
Saç dökülmeleri birçok tipte gerçekleşebilir. Dökülmenin görüldüğü cinsiyete göre de farklılık gösteren bir durumdur.
Erkek Tipi Saç Dökülmesi: Genelde genetik zeminli bir saç dökülmesi çeşididir. Erkeklerin yarısında kadınların ise çoğunlukla %20-25’inde rastlanır. Oldukça sinsi bir dökülme çeşididir. Genelde ilk önce saç telinin inceldiğinden şikayet ederler. Sonra ise yavaş yavaş saçın seyreklediği görülür. Ve ardından önlenemez şekilde saçlar dökülür.
Saç Kıran Tipi Dökülme: Yuvarlak şekilde saçta ya da sakalda görülen dökülme biçimidir. Bölgesel olarak dökülme görülür ve dökülmenin olduğu alanda hiç saç görülmez. Tedavi alındığında dökülmede gerileme görülür ama eğer hala devam ediliyorsa mutlaka uzman yardımı alınmasına devam edilmelidir.
Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla saç dökülmesine rastlanır. Bunun nedeni genetik faktörlerle açıklanır.
Saç Dökülmesini Bitiren Mucizevi Gıda
Saç dökülmesi için uygulanani tedavi yöntemleri saç dökülmesinin nedenine göre belirlenmektedir. Ama saçların sağlıklı olması, dökülmemesi ve en önemlisi saç dökülmesini bitiren mucizevi gıda soya proteinidir. Soya proteini Avrupa’da yapılan çalışmalara göre saç büyümesini de %15 oranında arttıran da bir gıdadır. Tercih edilebilir. Bunun dışında da farklı tedavi yöntemleri bulunur.
Saç Mezoterapisi: Mikro iğneler yardımıyla saçların güçlenmesi için gerekli olan bütün vitamin ve minareler saç derisine enjekte edilir. Kadın ve erkeklerde tercih edilebilir bir yöntemdir. Etkili olabilmesi için 5-10 seans uygulanması gerekir.
PRP Saç Tedavisi: Hastanın kendi kanı alınarak kök hücreyi besleyecek kısım ayrıştırılır ve saç derisine enjekte edilir. Özellikle genetik kaynaklı dökülmelerde çok etkilidir. İlaç tedavisiyle birlikte kişiye uygulanabilir.
Saç Ekimi: Erkek tipli dökülmeleri olan kişilere uygulanabilir. En kesin ve kalıcı tedavi yöntemi olduğu için tercih edilir.
Saç Dökülmesi Nasıl Önlenir?
Sağlıklı beslenmek gerekir, stresten uzak durulmalıdır, kan değerleri kontrol ettirilerek kişinin sağlıklı olması sağlanmalıdır. Böylece hem dökülme önlenir hem de dökülen saçların tekrar çıkması gerçekleştirilebilir.
Bilinçsizce yapılan diyetlerden uzak durulmalı, uyku saatlerine önem verilmeli, sigara ve alkol kullanılmamalı, fast foodlardan uzak durulmalıdır.
Çocuklarda Saç Dökülmesi
Genelde saç dökülmesi yetişkinlerde görülse de çocuklarda da rastlanabilir. Çocuklarda rastlanan saç dökülmesinin diğer çeşidi saç kırandır. Dairesel dökülmeler şeklinde görülür. Saçlara sıkı örgüler yapmaktan kaçınılmalıdır, çocukların saçları sertçe taranmamalıdır. Çocuklarda saç dökülmesinin bir diğer sebebi de psikolojiktir. Halk arasında saç koparma hastalığı olarak bilinen trikotilomani hastalığı nedeniyle çocuklar kendi saçlarını koparabilir. Bu yüzden de saçlarında azalma görülür. Çocukları iyi takip etmek ve gerekli tedavi almalarını sağlamak gerekir.
Kış dönemlerinde başlayan ve tüm dünyayı etkisine alan corona virüsü ile alakalı yine mevsimsel geçiş dönemlerinde yaşanan korkular baş göstermeye başlıyor. Başlangıçta belirtileri soğuk algınlığı ile sık sık karıştırılan hastalıkla alakalı her geçen gün daha fazla araştırma ve bilgi elde edilirken nasıl daha kolay atlatılacağı da bulunmaya çalışılıyor. Son araştırmalarda en çok merak edilen sorulardan bir tanesine cevap verilmiş olundu.
Gribin Etkilerine Eklenen Corona Virüsü
Yine yapılan değerlendirme, doktor görüşleri ve araştırmalar sonucunda ortaya çıkan durum grip ile birleşen corona virüsü hastalarda olumsuz etkileri de beraberinde getirdiği oldu. Vücudun direncini düşüreni solunum yollarında çeşitli rahatsızlıklara neden olan soğuk algınlığı, üşütme veya diğer gribal olasılıklar hastaların virüsten daha geç kurtulmasına neden oluyor. Aynı zamanda virüsle alakalı olarak ölümlerin daha çok olabileceğinin de sinyallerini veriyor.
Ölüm Riskinde Katlama
Bir başka önemli sonuç ise hastaların hem virüs hem de gribal kökenli hastalıkla alakalı şikayetleri olduğunda sürecin daha hızlı ilerlediği oldu. Araştırmalar her iki hastalığı da bünyesinde barındıran hastalarda yapılan hesaplamalara göre ölüm riskinin neredeyse iki katına çıktığını tespit etti. Vücudun daha az direncinin olması ve solunumla alakalı sürecin etkiler dolayısıyla daha kısa sürede daralmaya neden olması ölümlerde ana etkenler olarak gösterildi.
Hastaların grip ve etkilerinden olabildiğince uzak olması corona virüsü konusunda daha az risk anlamına geliyor. Sonbahar ve kış dönemlerinde grip olmamak adına daha çok çaba sarf edilmesi önerisinde bulunan doktorların grip aşısı konusunda da aile hekimlerinden yeterli bilgiyi almalarını istiyor. Kronik durumda olanların ise ekstra şekilde daha çok dikkat etmesi gerektiğinin altı ısrarla çizilmeye devam ediyor.
Sağlıklı beslenmenin en temel şartı, doğal besinlerin tüketilmesi olarak kabul edilmektedir. Doğal besin takviyesi olan beta glukan, özellikle bağışıklık sistemini güçlendirdiği için yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır?
Beta Glukan Nedir?
Vücut ve özellikle de sindirim için en faydalı besinlerin başında, lifli gıdalar gelmektedir. Bu liflerin suda kolay çözülmesi ise, etkisinin daha fazla olmasını sağlamaktadır. Beta glukan tam tahıllı unlar, yulaf kepeği, arpa, yulaf ezmesi ve yulaf ununda yoğun olarak bulunan ve suda çok kolay çözülen bir lif kaynağıdır. Bazı deniz yosunları ve mantar çeşitlerinde de yoğun olarak bulunmaktadır. Bu lifler, sindirim sistemine geçtikten sonra, beyaz kan hücresi olarak bilinen ve bağışıklık sisteminin koruyucuları olan akyuvarları harekete geçirmektedir. Böylece akyuvarlar da, vücuda giren mikroplarla savaşarak hastalığın oluşumunu engellemektedir.
Beta Glukan Hangi Durumlarda Kullanılmalıdır?
Beta glukan vücut sağlığı açısından önemi, çok uzun yıllardan beri bilinmektedir.
Özellikle şu durumlarda mutlaka kullanılması önerilmektedir;
Soğuk algınlığı ve grip vakalarında, destek tedavisinde
Solunum yolları (alt ve üst) enfeksiyonları görüldüğünde
Sıklıkla enfeksiyonların tekrarlaması halinde
Kapalı ve kalabalık ortamlarda yaşayan ve çalışan kişilerin, enfeksiyon kapmasını önlemek için
Stresli ve yoğun tempolu faaliyetlerde bulunanlara
Sağlıksız beslenme sonucunda oluşan sorunların giderilmesinde
Sürekli yorgunluk hali bulunanlarda
Salgın hastalıkların görülmeye başlanmasında
Ağız bölgesinde sürekli oluşan uçuk ve aftların tedavisinde
Beta glukan, bu sorunların olmaması halinde de, destek amaçlı düzenli olarak tüketilmesi önerilmektedir.
Beta Glukan Günlük Olarak Ne Kadar Alınmalıdır?
Beta glukanın doğal besinlerden alınması en sağlıklı yöntem olarak kabul edilmektedir. Doğal yollardan yeterince alınamadığı durumlarda ise, genellikle şurup formu tüketilmektedir. Şurubun günlük dozu ise, bir yaş ve üstü çocuklar için 10 mg., yetişkinler için 20 mg. olarak önerilmektedir.
Beta Glukanın Faydaları Nelerdir?
Beta glukan uzmanlar tarafından, onlarca yıldır hem gıda takviyesi hem de ilaç olarak kullanılmaktadır.
Başlıca faydaları ise şu şekilde sıralanmaktadır;
Kolesterolün düşürülmesi: günlük düzenli tüketilmesi halinde, vücuttaki zararlı kolesterolü % 5 oranında düşürdüğü, tespit edilmiştir
Diyabet tedavisinde: kolesterolü düşürmesinin yanı sıra, kan şekerini de kontrol altında tuttuğundan, diyabet tedavisine yardımcı olmaktadır. Özellikle karaciğer sağlığına olan önemli katkısı ve safra asitlerinin daha çözünür olması, diyabet tedavisine önemli katkı sağlamaktadır.
Kanser tedavisinde: hayvanlar üzerinde yapılan klinik deneylerde, birçok kanser türünün iyileşmesine katkı sağladığı tespit edilmiştir
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi: bağışıklık sistemini destekleyerek, başta solunum yolları enfeksiyonları olmak üzere birçok rahatsızlıktan koruduğu ve hastalığın iyileşmesini hızlandırdığı kanıtlanmıştır.
Cilt sağlığı: kollajen üretimini arttırdığı için cildin daha sağlıklı ve parlak olmasını sağlamaktadır. Düzenli kullanıldığı takdirde, ciltte oluşan çizgilerin azalmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca pişik, böcek ısırması, yanık ve yaraların daha çabuk iyileşmesinde de önemli rol oynamaktadır.
Beta glukan, başta mevsimsel alerjiler olmak üzere uzun süren alerjilerin tedavisinde de önemli bir katkısı bulunmaktadır.
Beta Glukanı Kimler Kullanmamalıdır?
Beta glukanın bazı özel durumu olan kişiler tarafından tüketilmesi önerilmemektedir. Yeterli klinik deneyi olmadığı için, emziren ve hamile kadınların tüketmesi önerilmiyor. Ms ve AİDS gibi hastalıkların tedavisinde, bağışıklık sisteminin baskılanması gerekmektedir. Beta glukanın bağışıklık sistemini desteklemesi ve güçlendirmesi ise, hastalığın tedavisinde olumsuzluklara yol açabilmektedir.
Buna bağlı olarak, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların kullandığı bazı hastalıklarda da beta glukanın tüketilmesi önerilmemektedir. Beta glukanın bu güne kadar tespit edilmiş bir yan etkisi bulunmadığından, bu rahatsızlıklar dışında güvenli olarak kullanılabilmektedir. Vücut için bir diğer önemli vitaminlerden biride B12 vitamini. Vücudunuzdaki B12 değerinizin kaç olması gerektiğini merak ediyorsanız ”B12 Değeri Kaç Olmalıdır?” makalemizi okuyabilirsiniz.
İnsanların özellikle de kadınların en dikkat ettiği konulardan biri de fazla kilolardır. Fazla kilolar görüntü açısından kişileri rahatsız edebileceği gibi sağlık açısından da insanlarda olumsuz etkiler bıraktığı için kurtulmak istenen fazlalıklardır. Ancak kurtulmak istenen bu kilolar ne yazık ki o kadar da kolay gitmemektedir. Ancak umudunuzu yitirmeyin sirtfood diyeti yardımınıza yetişecek.
Verilmesi gereken kilonun çokluğuna göre zorluklar yaşatabiliyor. Ve de bazen insanlar kendilerine hakim olamadıkları için, hemen sonuç görmek isteyip de göremediklerinden çabuk pes edebiliyor.
Ama bilim insanları, diyetisyenler ve doktorlar insanların hem daha iyi görünmesine yardımcı olmak hem de sağlık açısından tam olmaları için birçok diyet alternatifi, beslenme düzeni oluşturmaktadır. İnsanlar da kendi vücutlarına iyi gelen, işe yarayan, fazla kilolardan hızlıca kurtulmayı sağlayan doğru beslenme yöntemini kullanabilir.
Bu diyetlerden bir tanesi de ünlü şarkıcı Adele’in meşhur kilolarını vermesini sağlayan, 22 kilodan hızlıca kurtularak fit görünümü elde etmesini destekleyen Sirtfood diyeti olmuştur.
Sirtfood diğer adıyla Sirtuin diyeti şu sıralar sıkça adından söz ettiriyor.
Sirtfood Diyeti Hakkında
Sirtfood diyeti İngiltere’de çok ünlü iki diyetisyenin oluşturmuş olduğu bir diyettir. Adını ise Sirtuin adlı proteinden almaktadır. Diyetin içeriği sirtuin proteinini harekete geçiriyor ve vücuttaki zayıflama noktalarını harekete geçiriyor. Japonların beslenme alışkanlığından ilham alınarak oluşturulan bu diyette odak nokta sadece zayıflamak değil metabolizmayı hızlandırmak ve yaşam süresini uzatmaktır. Böylece kişi hayatına fit ve daha sağlıklı şekilde devam edebilmektedir.
Elbette her diyette olduğu gibi içerisinde kalori kısıtlaması yer alıyor. Hem diyetin içeriği hem de oluşan kalori açığı ile 1 haftada 5 kilo verdiren diyet olarak da biliniyor.
Sirtfood Diyetindeki En Önemli Besinler
Her spesifik diyetin kendine özgü besinleri vardır. Sirtfood diyetinin de metabolizmayı hızlandıran, kilo verdiren sağlıklı birkaç yiyecek ve içeceği bulunuyor.
Çilek
Yeşil çay
Zeytinyağı
Maydanoz
Lahana
Bitter çikolata
Karabuğday
Zerdeçal
Hurma
Kapari
Kahve
Roka
Kırmızı Şarap
Yaban Mersini
Bu besinlerin yardımı ile diyet menüsü oluşturuluyor ve kişinin sağlıklı şekilde kilo vermesi destekleniyor.
Sirtfood Diyeti Güvenilir Midir?
Her diyeti uygulamadan önce kişilerin sorduğu sorulardan biri de diyetin sağlıklı olup olmadığıdır. Güvenilir midir, gönül rahatlığıyla yapabilir miyim gibi soruları sormak normaldir. Ancak diyetin içeriği genel olarak temizdir.
İnsan vücudunun ihtiyaç duymuş olduğu besinleri barındırır, antioksidan etkisi sayesinde de vücudu temizler. Ama her kişinin beslenme düzeni kendine özgü olmalıdır, kendi vücudunun ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bu nedenle diyeti uygulamadan önce elbette bir uzmana danışmakta fayda vardır.
Özellikle de kronik rahatsızlığı olan bireylerin bu diyeti uygulamada doktoruna danışması gerekir. Diyabet, tansiyon ve kalp hastalarının kendilerine özgü beslenme düzeni olacağı için bu tarz diyetlere daha hassas yaklaşmaları gerekir.
Sirtfood Diyeti Nasıl Yapılır?
Sirtfood diyeti verilecek kilo miktarına göre değişmekle birlikte 21 günlük periyotta 2 faz şeklinde uygulanır. Eğer kişi daha fazla kilo vermek istiyorsa 21 günlük periyotları kendi ihtiyacına göre arttırabilir. Bu fazlarda sirtuin mekanizmasına uygun olan besinleri ve içecekleri tüketmek oldukça önemlidir.
Sirtfood Diyeti 1. ve 2. Faz
Sirtfood diyetinin 1. fazı diyetin ilk 7 gününü kapsamaktadır. İlk 7 gün kişinin hem vücudunu hem de zihnini hazırlaması için de önemli bir süredir. Vücut kendini yeni beslenme düzenine adapte etmeye çalışır. 1. fazda çok ciddi bir kalori kısıtlaması bulunur.
Hızlı şekilde başta ödem olmak üzere kilo kaybetmek hedeflenir. İlk üç gün sadece 1 ana öğünle beslenilir ve 3 kez sirtuin diyete uygun olan yeşil içecek tüketilir. Yeşil içeceğin içeriğinde maydanoz, kereviz sapı, yeşil çay yer alabilir. Toplam kalori 1000’i geçmemelidir.
Sonraki 4 günde ise 2 ana öğün ve 2 kez sirtuin içeceği önerilir. Toplam kalori 1500’ü aşmamalıdır. Ve sonrasında 2. faza geçilmelidir.
2. faz 14 gün sürer. Bu fazda alınan kalorinin miktarından çok ne yenildiği ve ne içildiği önemlidir. 3 ana öğün tüketilmeli ve 1 öğün de sirtuin içeceği tüketilmelidir. Elbette ana öğünlerde tüketilen besinlerin sirtuin besin skalasına uygun olması gerekir. Önerilen besinlerden başka besin tüketilmemelidir.
Sirtfood Diyeti Örnek Listesi
Sirtfood diyetini yapmayı planlayan kişiler için örnek diyet listeleri bulunmaktadır. Kişi 21 günlük ilk periyodu bitirdikten sonra da diyete aynı şekilde devam edebilir.
Kahvaltı öğününde yumurta içerikli besinler tüketilebilir. Omlet, haşlanmış yumurta, çırpılmış yumurta tercih edilebilir. Zeytinyağı kullanarak da yumurta yapılabilir. Yumurtaya ek olarak maydanoz, roka, ceviz, tam buğday ekmek gibi besinler tüketilebilir.
Öğlen yemeğinde isteğe göre kırmızı şarap içilebilir, karabuğday salatası yapılabilir. Salatanın yeşil besinlerle bol bol zenginleştirilmesi gerekir.
Akşam ise mutlaka et, tavuk veya balık tüketilmelidir. Bu besinleri zerdeçal, soğan, zeytinyağı ile yapmak gerekir. Daha besleyici olur. Yanında ise bol limonlu zeytinyağlı bir salata tüketilebilir.
Ara öğünlerde de özel sirtuin içecekleri tüketilebilir, bitter çikolata veya kahve tercih edilebilir. Böylece hem kalori açığı yaratılmış olur hem de kişi kendini tok hisseder.
Sirtfood Diyeti Örnek Sirtuin İçeceği Tarifi
Sirtfood, Adele diyeti olarak da bilinen diyet içerisinde yeşil içecekler önemli yer kaplar. Maydanoz suyu, kereviz sapı suyu, yeşil çay ile yapılan sular tüketilebilir. Bu içeceklerden sıkılan kişiler için de daha lezzetli ve farklı smoothie tarifleri bulunuyor.
200 ml badem sütü, yarım çay kaşığı toz zerdeçal, bir avuç lahana sapı, 10 adet çilek, 20 gram bitter çikolata, 100 gram yoğurt, 3 adet ceviz blenderdan geçilerek smoothie yapılabilir. Hem çok lezzetlidir hem de Sirtfood diyetine uygun bir içecektir.
Bu içecekler dışında sık sık yeşil çay ve kahve tüketilmesi de önerilir.
Sirtfood Diyetinde Yenebilecek Pizza Tarifi
Diyet yaparken pizza yemeyi mümkün kılan bir diyettir. Ama elbette pizzanın içeriği sirtuin proteinini içeren besinlerden oluşmaktadır.
Pizza tabanı için; 1 çay kaşığı tuz, 1 çay kaşığı zeytinyağı, 200 gram beyaz un, 300 ml ılık su, 200 gram karabuğday unu, 7 gram maya, 1 çay kaşığı kahverengi şeker, 300 ml ılık su ile hamur yapılır ve tepsiye dizilir.
Domates sosu için; yarım kırmızı soğan, 1 diş rendelenmiş sarımsak, 1 çay kaşığı zeytinyağı, 1 tutam tuz, fesleğen, 1 çay kaşığı kekik, 400 gram domates ile sos yapılır ve tabanın üstüne sürülür.
Üzerine koyulabilecek besinler arasında roka, rendelenmiş peynir, kırmızı soğan ve ızgara patlıcan yer alır.
Oldukça lezzetli olan bu pizza diyete de uygun olduğu için kişiler rahatlıkla tüketebilir. Herhangi bir olumsuzluk oluşmaz.
Sirtfood Diyetinde Egzersiz
Sirtfood diyetinde ciddi bir kalori kısıtlaması olduğu için hareket etmeye enerji kalmayabilir. Çok da önerilmez. Ancak kişi kendini iyi hissediyorsa yürüyüş yapması önerilir. Aynı zamanda hafif tempolu pilates ve yoga da yapılması tavsiye edilir. Ama baş dönmesi varsa, ani şeker düşmeleri veya tansiyon düşmeleri görülürse kişi hareket etmeyi bırakmalıdır.
Diyet seçiminizde daha fazla seçeneğe bakmak istiyorsanız sitemizde daha önce incelediğimiz Ketojenik Diyet önerimizdir.
Bronşit sözcüğünün anlamı bronşiol şeklinde adlandırılan ve akciğerlerde bulunan ufak hava keseciklerinde iltihap varmış şeklinde tanımı yapılabilir. Görülme sıklığı olarak astım bronşitmevsimlerle beraber yaşa göre de farklılık gösterir. Bu hastalık genellikle ilkbahar aylarının başlangıç döneminde ve kış aylarında yoğun bir şekilde yaşanabilir. Astım bronşit rahatsızlıklarında birçok bitkisel kür tarifleri mevcuttur.
Limon Kürü
Limon dünyada çok sevilen ve aynı zamanda mutfaklarda çok fazla tüketilen yiyecekler arasındadır. Limonun suyu anti-kanser ve antioksidan özelliği ile bilinmektedir. Limon suyu aynı zamanda çoğu astım bronşit hastasına faydalı olduğu gözlemlenmiş. Limon suyu daha rahat ve konforlu nefes almayı ve akciğerin güçlenmesini de sağlıyor. Limon suyu çay kaşığının yarısı olacak ölçüde bir bardak suyla karıştırıp yemeklerden evvel tüketmek insan vücuduna çok iyi geliyor. Bu şekilde tıkanık durumda olan hava yollarını tamamen açmaya yardımcı olmaktadır.
Keçiboynuzu Kürü
Doğadaki bütün bitkiler şifa deposudur. En etkili ve en önemli şifa bitkilerinden biri de keçiboynuzudur. Keçiboynuzu Harnup adıyla da bilinen zengin mineral ve vitaminlerle son derece besleyici ve sağlıklı bir gıdadır. Keçiboynuzunun etkili olduğu hastalıklar soğuk algınlığı, öksürük ve nefes darlığı şeklinde oluşan göğüs hastalıklarıdır. Astım, bronşit, alerjik astım ve nefes darlığı için mükemmel bir gıda şeklinde bilinmektedir.
Orta büyüklükte 5-6 parça keçiboynuzunu küçük küçük kırıp, ortalama iki bardak suda 8-9 dakika kaynatılmalıdır. Ardından suyunu süzerek ılıttıktan sonra günde bir bardak sabah kahvaltısında tüketmeniz yeterli olacaktır. Lezzeti de çok güzel olan bu içeceğe isterseniz bal ilave ederek etkisini daha çok arttırma imkanınız vardır. Bu kürü 15 gün devamlı, günlük olacak şekilde tüketmeniz önerilmektedir. Bu sürecin ardından bronşlarda ve solunumda rahatlama başlayacaktır.
Astım Bronşit Nedir?
Bronşlarda iltihaplanmayla beraber daralma oluşur. Bu duruma bağlı olarak hasta kişilerde, normal bronşitin dışında nefes darlığı da oluşmaktadır. Akciğerlerimiz de var olan aynı zamanda akciğerlerinize hava transferi yapmaya yarayan ve bronş olarak adlandırılan borucukların içinde oluşan iltihabıdır.
Genellikle iki yaşın altındaki çocuklarda sıklıkla gözlemlenebilir. Hastaya tanı konulmasının ardından hastalığın şiddetini belirlemek için klinik derecelendirmeler yapılır. Bu yöntemi gerçekleştirirken hastanın retraksiyon varlığı, 1 dakika içinde oluşan solunum sayısı, mevcut durumundaki iştahsızlık, bilinç bozukluğu ve huzursuzluk durumunu göz önüne alır. Doktorlar tanıyı koyabilmek amacıyla kan tetkikleri, spirometre, balgam testi, akciğer röntgeni gibi bazı testleri yaptırabilir.
Astım Bronşit Belirtileri
Astım bronşit hastalığı çoğu zaman üst solunum yolları enfeksiyonu müteakiben açığa çıkar. Hastalık oluşumunda ilk belirtiler çok kez burun akıntısı ve hapşırma gibi solunum yolları enfeksiyonu belirtileri oluşur.
Bronşiollerde oluşan enfeksiyonun artmasıyla beraber iştahsızlık ve yüksek ateş meydana gelebilir.
Solunum sıkıntısının fazla ulaşması hastanın ansızın oluşan öksürük krizleri geçirmesine sebep olur.
Yeşil veya sarı balgam
Baş ağrısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı şeklinde oluşan ve enfeksiyonların neden olabileceği diğer belirtilerdir.
Astım Bronşitin Sebepleri Nelerdir?
Bronştin çoğu zaman nedeni virüslerdir. Hastaların tamamında sebep olan virüsü tespit edilemese dahi parainfluenza, adenovirus, ınfluenza B ve A, rhinovirus benzeri virüslerin bronşite sebep olduğu bilinmektedir. Bunların dışında kısa sürede bile maruz kalınan hava kirliliği, sigara dumanı ve bronşların tahribine ve tahrişine neden olabilecek kimi dumanlar ve kimyasal buhar ile türlü alerjiler bu hastalığa sebep olabilir. Astım bronşitin en belirgin sebeplerinden biri sigara içmektir. Sigara içenlerin çoğunda bronşit belirlenmektedir. Hava kirliliği, bulunduğumuz iş yerinde veya çevrede zehirli gazlar ya da toza da uzun zaman maruz kaldığında da hastalığa sebep olmaktadır.
İnsan bedeni oldukça dayanıklı olmasıyla bilinir. Ancak bu herkes için bazı durumlar da geçerli değildir. Korkmayın doğal antibiyotik yanınızda.
Son yıllarda meydana doğal ve küresel değişimler hayvan popülasyonunu şehirlere doğru itmiş ve yolda sokakta neredeyse her yerde doğal yaşam alanlarını yok ettiğimiz bu yüzden yiyecek bulmak için aramıza katılan irili ufaklı hayvanları görmeye başladık. Bunların başında yılanlar, kurbağalar ve böcekler gelmekte bu üç hayvan türü de doğada en çok bakteriye sahip olan hayvanlar olarak bilinir.
Bu hayvanların ekili bahçelerde sebzelere oldukça sık temas etmesi, gün içinde insanların iç içe yaşaması ve hijyenden uzak kalmaları, yapay maddelerin yiyeceklere enjekte edilmesi gibi pek çok faktör hastalıklara sebebiyet vermiştir. Bu durumda bizlerin doğal antibiyotik alamamamıza sebep olmuştur.
Özellikle son dönem de ortaya çıkan ve tüm dünyayı alt üst eden covid19 virüsü de hijyensizlik ve kuralsızlık sonucudur. Sağlığına dikkat eden ve hastalıklardan korunmaya çalışan insanlar için doğal antibiyotik olan besinler nelerdir?
Sarımsak
Faydaları saymakla asla bitmeyecek olan sarımsak doğal antibiyotik denince akla ilk gelen sebzedir. İlaçlarında ana maddelerinden olan sarımsak, damar yollarını açarak kalp, tansiyon ve şeker hastaları için dermandır. Sarımsak kış aylarında dirençsiz kalan vücudumuzu bakterilerden ve mikroplardan temizleyerek bağışıklığı güçlendirir. Öksürük, bademcik, romatizma gibi hastalıklarda tam anlamıyla tedavi edici mikroorganizmalara sahiptir. Her sabah bir diş çiğ sarımsak yutmak hem beyin sağlığını hem de kalp damar sağlığını korur.
Doğal Antibiyotik Zencefil
Yıllardır Çin tıbbında faydaları bilinen zencefil virüs ve mikroplara karşı antibiyotik olarak kullanılmıştır. Grip hastalığına iyi gelen bu bitki sindirim yollarını da rahatlatmaktadır. Diğer bir faydası ise solunum yollarını temizlemek ve toksinleri atmak için kullanılmasıdır.
Soğan
Soğan da tıpkı sarımsak gibi çok faydalı bir sebzedir. Antiseptik içeriği ile kış aylarında nezle ve grip hastalıklarının tedavisini sağlar. Ayrıca bağışıklık sistemini de güçlendirerek metabolizmayı hızlandırır.
Turunçgiller
Kış aylarının vazgeçilmez meyvesi olan portakal, mandalina ve limon C vitamini açısından en zengin meyvelerdir. Tek başına bir portakal günlük C vitamini ihtiyacının tamamını karşılamaktadır. Vücudun en çok ihtiyaç duyduğu C vitaminini bolca karşılayan turunç meyveler bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. C vitamini en büyük doğal antibiyotik olarak ön plana çıkar.
Turp
Hastalıktan yeni kurtulan ya da dirayetli insanlar için kullanılan ‘turp gibi’ terimi turp sebzesinin adeta hakkını veriyor. İçeriğinde bolca C vitamini, folik asit, fosfor gibi yüksek lif oranına sahiptir. Soğuk algınlığı gibi düşük bağışıklık hastalıklarının çok güçlü bir antibiyotiği olan turp mutlaka bal ile beraber tüketilmelidir.
Brokoli
Pek fazla sevilmese bile vitamin açısından oldukça zengindir. C ve E vitaminlerini içerisinde barındırarak bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Ayrıca sigara tüketimine bağlı KOAH hastalığını engelleyen sülforapan maddesi brokoli sebzesinde bol miktarda bulunmaktadır.
Doğal Antibiyotik Kırmızı Biber
Asya mutfağında altın kadar değerli olan kırmızıbiber ülkemizde de çok fazla tüketilmektedir. İçerisinde bulunan yüksek C vitamini ile ağrı kesici iltihap sökücü ve doğal antibiyotik görevi görür. Ayrıca içinde bulunan potasyum ile kalp krizi riskini de ortadan kaldırır.
Kivi
Antioksidan özelliği taşıyan kivi en az portakal kadar C vitaminine sahiptir. Ayrıca günlük olarak tüketilmede bağışıklığı hızlıca tamir ettiği ortaya çıkmıştır. İçerisinde ki pektin maddesi sayesinde toksin ve bakterilerden damarları korur.
Pırasa
Yine sofralarda pek yeri bulunmayan pırasa, kesinlikle değeri bilinmesi gereken bir sebzedir. Kalp damarlarını koruması, içerisinde bulunan kamferol ile damar yollarını açarak kalp hastalıklarını tedavi etmesi ile kansere de karşı çıkan bir sebze olarak var olmaktadır.
Doğal Antibiyotik Nar
En sevilen meyveler arasında yer almayı başarmış Nar tam bir doğal antibiyotik. Günlük C vitamin ihtiyacını %75 oranında karşılar. İçeriğinde bulunan polifenoller ile kollajen seviyesini yükseltirken mikroplar ile de savaşır. Medicalnewstoday / Healthline
İnsan hayatının devamlılığı için en önemli organ kalptir. Kalp, günde 100 bin kez kasılır ve 8000 litre kan pompalayan bir organdır. Kalpte oluşan bir bozukluk sebebiyle çeşitli kalp hastalıkları ve kalp krizi gerçekleşebilir. Kalp krizi geçiren bir insanın hayatta kalma şansı yüzde 25 ile 20 arası değişiklik gösterir. Eğer kalp krizi belirtilerisizde varsa hemen bir hastaneye müracaat etmelisiniz.
Öncelikle kalp krizinin nasıl ortaya çıktığına bir göz atalım. Kalbi çeşitli yollarla besleyen atardamarda oluşan bir tıkanma sonucu kalbe yeteri kadar oksijen gitmez. Bu durum kalbe ciddi oranda zarar verir. Kalbe ulaşamayan besinler atardamarda birikir. Zaman içinde atardamarda daralmalar ve çatlaklar oluşur.
Bu çatlaklar ile birlikte atardamara pıhtılar ulaşır ve kalp krizi meydana gelir. Zamanında hastaneye ulaşılıp uzman kişiler tarafından müdahale edilmezse kalp dokusu kaybı kendini gösterir. Kalp pompalama işlevini yapamaz hale gelir ve kalp yetmezliği ortaya çıkar. Türkiye’ye bakıldığı zaman her yıl 200 bine yakın kişi kalp krizi sonucu hayatını kaybetmektedir.
Kalp Krizi Belirtileri Nelerdir?
Sağlıklı olmayan kalbe sahip birçok insanda kalp krizi belirtileri vardır. Şiddetli bir şekilde etkisi gösteren kalp ağrısı aslında bir göğüs ağrısıdır. Batma hissi vermez ve nefes alıp verirken ağrıda azalma ya da artış olmaz.
Bu ağrı sanki göğsümüzde taş varmış gibi bir hissettirir. Göğsünüze sürekli bir baskı yapar. Sol kola, çeneye ve sırta yayılabilir. Bu hissiyat hali 15 dakika ile 20 dakika arası değişkenlik göstererek sürer.
Diğer kalp krizi belirtileri: baş kısmında dönme hissi, mide bulantısı hissi, sürekli sıkıntılı hissetme, nefes çekmekte zorlanış gösterme, yorgunluk hissiyatı gibi belirtiler ile kendini göstermektedir. Bu gibi durumlarda en büyük ilaç insanın dinlenmesidir. Alınan ilaçların etki etmediği ve ağrıların artması sonucu kesinlikle en yakın hastaneye gidip muayene olmanız sağlığınız açısından kesinlikle şarttır.
Kalp Krizi Nedenleri Nelerdir?
Ciddi bir hastalık olan ve ölüm riskinin yüksek olduğu bu hastalığın belli başlı bazı nedenleri vardır.
Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir;
Sigara kalp krizinde en büyük etkenlerden biridir. Sigara kullanan bir kişinin, diğer sigara kullanmayan insanlara göre kalp krizine yakalanma olasılığı daha fazladır.
Kanda LDL adlı bir madde bulunur, bu maddenin gereğinden fazla olması kalp krizi riskine yol açmaktadır. LDL maddesi en çok sosis, sucuk, karides, salam, et, kızartmalarda, tereyağları, mayonez, yağlı süt ürünleri gibi ürünlerde bulunmaktadır. Bu ürünleri gereğinden fazla tüketmek sağlığımız açısından olumsuz etkiler yaratacaktır. Kalp krizi belirtileri göstermeye başlarsınız.
Şeker hastalıkları, kalp krizi riskini ciddi oranda tetikleyen rahatsızlıklar arasında ilk sıralardadır. Birçok insan zaten şeker hastalığı sebebiyle kalp krizi geçirip vefat etmektedir.
Obezite, damar sertleşmesine sebep olduğundan ötürü kalp krizi riski fazladır.
İlerleyen yaşlar ile birlikte kalp damarları eskisi kadar sağlam olmayabilir. Bu da kalp krizi riskini tetikler niteliktedir.
Kadınlarda doğuştan var olan östrojen hormonu kalp krizine karşı koruyucu niteliktedir. Fakat kadında oluşan menopoz sonrası kalp krizi riski oluşmaktadır.
Sağlıksız beslenme ve hareketsiz bir yaşamda kalp krizi belirtileri arasındadır.
Yukarıdaki gibi nedenler kalp krizine sebebiyet verebilir.
Kalp Krizi Tedavi Yöntemleri
kalp krizi belirtileri var olan bir kişinin kesinlikle en yakın hastaneye götürülüp tedavi ettirilmesi gerekir. Bu konuda hızlı olunmalarıdır çünkü hasta her an yaşamını yitirebilir.
Kalp krizi sebebiyle oluşan ölümlerde genellikle kalp krizi geçirdikten 30 dakika ile 1 saat arasında gerçekleşen bir ölüm oluşmaktadır. Hastanın alanında uzman kişiler tarafından tedavi ettirilmesi gerekir. Doğru teşhis ve doğru tedavi hasta yaşamı için önemlidir. Yakın çevrenizde kalp krizi geçiren birine asla su harici bir şey vermeyin.
Ambulansın gelmesine kadarki sürede hastayı yere yatırıp dizleriniz ile kalbine baskı yapmanız gerekir. Kalp krizi belirtileri göstererek hastaneye ulaşan hastaya anjiyo yapılır. Anjiyo sonuçlarına göre hastaya gerekli ilaç verilir ya da cerrahi işlemler uygulanır. Wikipedia / Mayoclinic / Heart
Son yıllarda gelişen alternatif tıp teknolojisine her yıl yeni bir buluş eklenmekte. Bu buluşlardan birisi de kara mürver adı verilen bir çiçekli bitki türüdür. Kara mürver çiçeği veya meyvesi olarakta bilinen bitki önemli miktar da C vitamini içermesi ile de biliniyor.
Bağışıklık sistemi güçlendirici olarak kullanılan ve eczanelerde pastil şeklinde satılan mürver meyvesi orijinal ve aromatik tadı ile de kendini sevdirmiş durumda. Pek çok hastalığa faydası olan ve tedavilerde kullanılan mürver meyvesinin diğer faydaları nelerdir?
Kolesterol Düzenleyici
Mürver kullanan şeker hastaları ve kalp hastaları bir süre sonra onları rahatsız eden çarpıntı, baş dönmesi ve halsizlik gibi sorunların azaldığını belirtmişlerdir. Bu özelliği ile kara mürver meyvelerinin damar yollarını açıcı antiseptikler içerdiği ortaya konmuştur. Ayrıca şeker dengesini düzenleyerek içerisinde bulunan doğal tatlandırıcılar ile şeker hastalarının ihtiyacı olan dengeli şeker oranını sağlamaktadır.
Sindirim Sistemi Düzenleyici
Mürverin diğer bir faydası ise sindirim sistemleri üzerinde ki yapılandırıcı etkisidir. Hazımsızlık ve kabızlık gibi rahatsızlıkları bulunan insanlar üzerinde işe yaradığı tespit edilmiş ve lif kaynağı olduğu için diyet yapmakta olanlara da şeker takviyesi olarak tavsiye edilir.
Kara Mürver Cildi Korur
Bilhassa üzerinde durulması gereken bir konu olan; kara mürverin cilt kanserine karşı koruyucu olması belki de en önemli özelliğidir. İçerisinde bulunan çinko ve kolajenler sayesinde cilt derisinin erken yaşlanmasını önleyerek sıkı durmasını ve de hücre yenilenmesini sağlamaktadır. Diğer bir faydası saçlar da bulunan keratin maddesini arttırarak güçlü ve sağlam saçların temel maddesi olma özelliğidir.
Solunum Yolları Hastalıklarını Tedavi Eder
Grip, soğuk algınlığı gibi bakteri kaynaklı hastalıkların meydana gelmesine engel olur. Bağışıklık sistemini güçlendirmesi bu konu da örnek olarak gösterilebilir ancak bu bitki gribe sebebiyet veren patojenlerin çoğalmasını durdurarak vitamin eklentisi yapar.
Mide Hastalıkları Tedavisi
Bol miktar da D, E ve C vitamini içermesi nedeni ile mide öz suyunun ihtiyacı olan vitaminleri karşılar. Ayrıca mide bulantısı, mide ağrısı gibi hastalıklar da doğal antibiyotik olarak kullanılır.
Kara Mürver Hakkında Kısa Bilgiler
Yapılan araştırmalar ile mürver bitkisinin yağ yakımına yardımcı olduğu görülmüştür. Ayrıca iyi bir ter söktürücü olan bu meyvenin zatürre gibi hastalıklar da doktorların tercih ettiği bir yöntem olarak bilinir. Son zamanlar da meydana gelen covid19 virüs pandemisi ile mücadele de hava yolları şirketlerinin yolcularına ikram ettiği gözlenmiştir.
Bunların dışında kara mürver;
İdrar söktürücüdür
Böbrek iltihap söktürücü
Hemoroit ağrılarına iyi gelir
Stres yüzünden oluşan baş ağrısı gibi rahatsızlıkları giderir
Balgam söktürücüdür
Romatizma ağrılarına iyi gelir
Emziren annelerin sütünü arttırdığı gözlenmiştir
Eklem ve kas ağrılarını iyileştirir
Nefes borularına yapışan enfeksiyonları temizler
Epilepsi hastalığı tedavisinde kullanılır
Cilt kızarıklığı, sivilce lekeleri gibi defekteleri tedavi eder
HIV ve AİDS hastalığında etkilidir
Kanserle savaşır
Çiçeklerinden çay yapılan kara mürverin hafta da 4 defa tüketilmesi uygun görülür.
Kara Mürver Yan Etkileri
Ne kadar çok faydası var ise paralel olarak kara mürver meyvesinin yan etkileri de mevcuttur. Bu yan etkilerin başlı başına kişinin alerjik ve hastalık reaksiyonlarına bağlıdır. Örneğin hamile iseniz daha süt gelmeden mürver tüketmek tehlikeli olabilir. Bu bitkinin kabuklarını ayrı bir şekilde tüketmek ise mide rahatsızlıklarına neden olmaktadır. Diğer bir yan etkisi ise cilt üzerine sürülmesi durumunda kızarıklık ve şişkinlik yaratmasıdır. Kişinin alerjik durumunu göz önünde bulundurarak meyveyi tüketmesi daha sağlıklı olacaktır. Wikipedia
Ketojenik diyet günümüzde çok fazla konuşulan diyet çeşidi olup, yeni başlayanlar için ketojenik diyeti kurallarını yazımızda bulabilirsiniz. Ketojenik diyet özellikle son yıllarda adını duyduğumuz ve yapanların memnun kaldıkları diyet çeşitlerindendir. Birçok diyet çeşidini uygulayarak vücudumuzda ki değişiklikleri gözlemleyip kendimize en iyi hangisinin geldiğini gözlemleyebiliriz. Sağlık durumunuz el verdiği sürece ketojenik diyeti uygulayarak kendi içinizdeki değişiklikleri gözlemleyebilirsiniz.
Ketojenik Diyet Nedir?
Ketojenik diyet diğer bir deyiş ile keto diyeti vücuttaki yağ yakımını hızlandırmaya yönelik bir diyettir. Düşük karbonhidrat alımını uygun gören bu diyet çeşidinde vücuda aldığınız karbonhidratlar sınırlı olduğundan vücutta yağ yakım oranı oldukça fazla olmaktadır. Ketojenik diyet uzun vadede uygulandığından hem vücut yapınız için hem de sağlığınız için oldukça olumlu etkileri bulunuyor. Ancak yeni başlayanlar için ketojenik diyeti biraz olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir.
Ketojenik diyetler vücudu ketozist moduna sokmak için tasarlanmış diyetlerdir. Hem kilo vermeyi hem de fiziksel yapınızın sağlıklı bir şekilde görünmesini sağlar. Vücudun bu forma ulaşabilmesi için gerekli olan keton seviyesini ayarlar. Bu nedenle adı ketojenik diyet olarak belirlenmiştir. Ketojenik diyet uygulamaya başladığınızda öncelikli olarak diyet ayrıntılarını dikkatli bir şekilde araştırmalısınız. Diyetin amacı sağlıklı bir şekilde kalıcı olarak kilo vermek olduğundan uzak durmanız gereken yiyecek ve içecekler bulunuyor. Bunları dikkatli bir şekilde belirleyerek ve bunu bir yaşam biçimi haline getirerek bu yola çıkmalısınız.
Ketojenik Diyeti Kimler Uygulamamalıdır?
Ketojenik diyet aslında birçok kişi için elverişli bir beslenme şekli sunmaktadır. Ancak buna rağmen belirli yiyeceklerden uzak durmanız gerektiği için bazı problemleri olan kişilerin uzak durmasında faydası bulunuyor.
Peki, kimler bu diyeti uygulayamaz? Bu sorunun cevabını şu şekilde belirtebiliriz;
İnsülin ya da sürekli ilaç kullanımı gerektiren diyabet hastaları
Yüksek tansiyonu olan kişiler
Yüksek kan basıncı bulunan ve bunun için tedavi gören kişiler
Emziren kişiler
Saydığımız bu kişilerin bir uzman kontrolü yaptırarak beslenme alışkanlıklarını değiştirmeleri hem kendi sağlıkları için hem de uzun vadede beyin ve fiziksel yapıları için daha yararlı olacaktır.
Diyet
Ketojenik Diyette Neler Yiyebiliriz?
Ketojenik beslenmede yararlı karbonhidratların vücuda girmesinde bir sakınca bulunmuyor. Örneğin buğday, mercimek, tahıl grupları bu besin ögelerini yararlı karbonhidrat olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca yumurta, peynir, sebze ve meyve grupları gibi besin grupları da günlük almanız gereken besin grupları arasındadır.
Bu besin gruplarını yeterli seviyede yediğiniz takdirde vücudunuz gerekli olan yağ miktarını yakacak ve sağlıklı bir şekilde kilo vermeniz gerçekleşecektir. Önemli olan karbonhidratı vücudunuza yararlı besin gruplarından almanızdır. Bu şekilde karbonhidrat alımı yaptığınızda vücudunuz bunun ayrımını yapar ve uzun vadede kalıcı bir şekilde kilo vermeniz gerçekleşir.
Ketojenik Diyette Yememeniz Gereken Besin Grupları Nelerdir?
Yüksek miktarda nişasta ve şeker içeren besin gruplarından bu dönemde uzak durmalısınız. Muz, patates, pirinç, makarna, mısır, bezelye, havuç, üzüm gibi besinler yüksek miktarda şeker içerdiğinden bu ürünleri vücudunuza soktuğunuzda kana çok fazla insülin salgılanır ve sürekli açlık hissi olur. Bu sayede sürekli yemek yeme ihtiyacı hissedersiniz. Bu da sağlıklı kilo vermenin önünde büyük bir engeldir.
Ayrıca pakete girmiş ve işlenmiş olan besin gruplarından da uzak durmalısınız. Özellikle şarküteri ürünleri bu sürede tüketmemeniz gerekiyor. Hazır salam, sucuk, sosis bu gibi ürünlerde yüksek miktarda nişasta ve şeker bulunuyor. Kendi evinizde yapmadığınız sürece market ürünlerini evinize sokmamanız gerekiyor.
Ketojenik Diyeti Sırasında Neler İçebilirsiniz?
Ketojenik diyette yeterli miktarda sıvı alımı oldukça önemlidir. Suyu her gün en az 3 litre içmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz. Kahve ve çayı da şekersiz ve ölçülü bir şekilde tüketebilirsiniz. Bunların haricinde ketojenik diyette yeşil yapraklı sebzeler ile detoks içecekleri yapabilirsiniz. Bunları da öğünlerinizde tüketebilirsiniz. Bu şekilde yeşil yapraklı yiyeceklerden içecek hazırlamanız hem daha zinde olmanızı sağlar hem de gün içerisinde sizi tok tutarak zararlı besinlere yönelmenizi engeller.
Ketojenik Diyette Vücudumuzdaki Değişiklikler Nelerdir?
Ketojenik diyet uzun vadede uygulandığında kan basıncındaki ani yükselmeleri ortadan kaldırmaktadır Gün içerisinde yaşadığımız ani tatlı krizleri aslında yanlış beslenmemizin bir sonucudur. Vücudu zararlı gıdalar ile doldurduğumuz için vücutta sürekli yeme alışkanlığı olur ve bu durumun sonunda da kilo alımı kaçınılmaz hale gelir. Aynı zamanda ketojenik diyet yine uzun vadede daha zinde bir görüntünüzün olmasını sağlar.
Hem fiziksel hem de beyin yapınızda olumlu gelişmeler sağlayarak odaklanma sürecinizi kısaltır. Genellikle diyet dönemlerinde kişilerde konsantrasyon sorunları oluşabilmektedir. Bu da tamamen yanlış beslenme ile alakalıdır. Keto diyetinde keto salgısının doğru bir şekilde beyine salgılanması amaç olduğundan vücudun halsiz düşmesi gibi bir durum söz konusu olmamaktadır. Yani siz kendinizi enerjik hissederek kilo verme sürecinizi başarılı bir şekilde yönetebilirsiniz. Önemli olan diyetinize odaklanıp yemeniz ve yememeniz gereken şeyleri belirlemenizdir.
KetojenikDiyetin Faydaları Nelerdir?
Ketojenik diyetin vücuda birçok artısı bulunuyor. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz;
Midenizin rahatlamasını sağlar
Kan basıncınızı dengeler
Vücudunuzda sivilce problemlerine çözüm olur
Tatlı krizlerinizi azaltır
Uzun vadede kilo kontrolü sağlar
Bu gibi artılar ketojenik diyetin en belirgin faydaları arasındadır. Uzun vadede daha enerjik bir hale dönüşmenize zemin hazırlayan bu diyeti bir yaşam felsefesi haline getirebilirseniz olumlu etkilerini görebilirsiniz.
Nelere Dikkat Etmeliyim?
Kendi vücudunuzu dikkatli bir şekilde tanıyarak sizin en fazla neye ihtiyacınızın olduğunu belirlemeniz gerekiyor. Bu nedenle vücuda yeterli miktarda besinleri almanız gerekiyor. Özellikle şeker alımında çok dikkatli olmanız gerekiyor. Şekeri doğal yöntemlerden alsanız bile kısıtlı bir şekilde almanız size fayda sağlayacaktır. Bu nedenle diyette özellikle nişasta ve şeker alımını sınırlandırmalısınız.
Bugün sizinle beyin tümörleri hakkında önemli bilgiler paylaşacağım. Bu konu, maalesef birçok insanın karşılaşabileceği bir sağlık sorunu. Belirtileri ve tanı yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmak, erken teşhis ve tedavi açısından büyük bir önem taşıyor.
Bildiğiniz gibi, beyin tümörleri beyin dokusu veya çevresinde anormal hücre büyümeleridir. Bu tümörler farklı belirtilere sebep olabilir ve doğru bir tanı için çeşitli tanı yöntemleri kullanılmaktadır.
Gelecekteki yazılarımızda daha ayrıntılı bilgilere yer vereceğiz, ancak şimdi sizi merakta bırakmak istemiyorum. Beyin tümörlerinin belirtileri ve tanı yöntemlerini yakından inceleyeceğiz. Bu sayede siz ve sevdikleriniz, erken dönemde müdahale etme şansına sahip olacaksınız.
Unutmayın, sağlık her şeyden daha önemlidir. Doğru bilgilerle donanmış olmanız, kendinizi ve sevdiklerinizi korumanız için büyük bir adım olacak.
Bizi takip etmeye devam edin. Hep birlikte beyin tümörleri hakkında daha fazla bilgi edinelim ve bu önemli konuda farkındalık yaratmaya devam edelim.
Sağlıklı günler dilerim,
Ana Başlıklar
Beyin tümörlerinin belirtileri nelerdir?
Beyin tümörü tanısı nasıl konulur?
Beyin tümörü çeşitleri ve oluşumu nasıldır?
Beyin tümörü nedenleri ve risk faktörleri
Görüntüleme teknikleri ile beyin tümörü teşhisi
Beyin Tümörü Genel Bilgiler
Beyin tümörleri, beyinde veya çevresinde anormal hücre büyümeleridir. Beyin dokusunda oluşan bu tümörler farklı tiplerde olabilir ve farklı şekillerde oluşabilir. Beyin tümörleri genellikle iyi huylu (iyi niyetli) veya kötü huylu (kötü niyetli) olarak sınıflandırılır. İyi huylu tümörler, çoğunlukla sınırlı bir alanda büyür ve yayılmazken kötü huylu tümörler hızlı bir şekilde büyüyebilir ve vücudun diğer bölgelerine yayılabilir.
Beyin Tümörü Nedir?
Beyin tümörü, beyin dokusunda veya beyinle bağlantılı yapılarında meydana gelen anormal hücre büyümeleridir. Bu tümörler normal beyin fonksiyonlarını etkileyebilir ve ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Beyin tümörleri genellikle iyi huylu veya kötü huylu olarak sınıflandırılır ve tedavi seçenekleri ve prognozları tümörün türüne bağlı olarak değişebilir.
Beyin Tümörü Çeşitleri ve Oluşumu
Beyin tümörleri, farklı tiplerde olabilir ve farklı şekillerde oluşabilir. İyi huylu beyin tümörleri, beyin dokusu içinde sınırlı bir alanda büyür ve diğer dokulara yayılmaz. Kötü huylu beyin tümörleri ise hızlı bir şekilde büyüyebilir, çevredeki dokulara yayılabilir ve beyin fonksiyonlarını etkileyebilir. Beyin tümörlerinin oluşumunun tam olarak neden olduğu bilinmemektedir, ancak genetik faktörler, radyasyon maruziyeti ve bazı çevresel etkenlerin rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Beyin Tümörü Nedenleri ve Risk Faktörleri
Beyin tümörlerinin neden olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, bazı risk faktörleri ve etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bu faktörler arasında şunlar yer alabilir:
Genetik faktörler: Ailede beyin tümörü öyküsü olan bireylerde yüksek risk faktörü bulunabilir.
Radyasyon maruziyeti: Yüksek dozda radyasyona maruz kalmak beyin tümörü riskini artırabilir. Özellikle çocukluk döneminde radyasyona maruz kalanlar daha büyük bir risk altında olabilir.
Çevresel etkenler: Bazı kimyasal maddelere veya çevresel faktörlere uzun süre maruz kalmak beyin tümörü riskini artırabilir.
Yaşam tarzı faktörleri: Sigara içmek, aşırı alkol tüketmek, obezite ve hareketsiz yaşam tarzı gibi faktörler beyin tümörü riskini artırabilir.
Ancak beyin tümörlerinin gelişiminde birden fazla faktörün etkili olduğunu unutmamak önemlidir. Her bireyde farklı faktörler etkili olabilir ve nedenlerin tam olarak belirlenmesi zor olabilir.
Beyin Tümörü Belirtileri
Beyin tümörlerinin belirtileri, tümörün türüne, konumuna ve büyüklüğüne bağlı olarak değişebilir. Erken dönemde ortaya çıkan belirtiler genellikle baş ağrısı, mide bulantısı ve denge sorunları gibi non-spesifik semptomlar olabilir. İleri dönem belirtileri ise daha belirgin olabilir ve nöbetler, motor beceri kaybı, konuşma bozuklukları gibi şiddetli semptomlara yol açabilir.
Erken Dönemde Ortaya Çıkan Belirtiler
Beyin tümörü erken dönemdeyken ortaya çıkan belirtiler genellikle diğer hastalıklarla ilişkilendirilebilir ve teşhis etmesi zor olabilir. Bunlar şunları içerebilir:
Baş ağrısı: Sık ve şiddetli baş ağrıları, beyin tümörünün erken belirtilerinden biridir.
Mide bulantısı ve kusma: Beyin tümörü, beyin dokusuna baskı yaparak mide bulantısına ve kusmaya neden olabilir.
Denge sorunları: Koordinasyon ve denge sorunları, beynin etkilenmesiyle ortaya çıkabilir.
Görme problemleri: Bulanık görme veya çift görme gibi gözle ilgili sorunlar, beyin tümörünün belirtileri olabilir.
İleri Dönem Belirtileri ve Hastalar Üzerindeki Etkileri
Beyin tümörünün ilerlemesiyle birlikte belirtiler daha belirgin hale gelir ve hastalar üzerinde önemli etkileri olabilir. İleri dönem belirtileri şunları içerebilir:
Nöbetler: Beyin tümörü, beyin aktivitesinde anormal değişikliklere yol açarak nöbetlere neden olabilir.
Motor beceri kaybı: Tümör, beyindeki motor bölgeleri etkileyerek güçsüzlük, felç veya hareket koordinasyonunda sorunlara neden olabilir.
Konuşma bozuklukları: Beyin tümörü, konuşma merkezlerine baskı yaparak konuşma güçlüğü, anlama bozukluğu veya kelime bulma zorluklarına neden olabilir.
Davranış değişiklikleri: Beyin tümörü, kişilik değişiklikleri, hafıza sorunları veya duygusal dalgalanmalara yol açabilir.
Beyin tümörü belirtileri, hemen herkes için aynı olmayabilir ve her bireyde farklılık gösterebilir. Bu yüzden, herhangi bir belirti veya semptom fark ederseniz, derhal bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir.
Beyin Tümörü Belirtileri
Erken Dönemde Ortaya Çıkan Belirtiler
İleri Dönem Belirtileri ve Hastalar Üzerindeki Etkileri
Baş ağrısı
Baş ağrısı
Nöbetler
Mide bulantısı ve kusma
Mide bulantısı ve kusma
Motor beceri kaybı
Denge sorunları
Denge sorunları
Konuşma bozuklukları
Görme problemleri
Görme problemleri
Davranış değişiklikleri
Tanı Yöntemleri ve Önemi
Beyin tümörü tanısı, hastalığın doğru bir şekilde teşhis edilmesi için önemlidir. Bu teşhis süreci, çeşitli tanı yöntemlerini içerir ve tümörün türünü, konumunu ve evresini belirlemeye yardımcı olur. Doğru tanı, uygun tedavi yaklaşımının belirlenmesi için kritik bir adımdır.
Beyin tümörü tanısı için kullanılan önemli yöntemler arasında görüntüleme teknikleri ve biyopsi yer alır. Görüntüleme teknikleri, tümörün yerleşim yeri, boyutu ve yayılma durumu hakkında bilgi sağlar. Bunlar arasında manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve bilgisayarlı tomografi (BT) taramaları bulunur.
MRG taraması, yüksek hassasiyet ve ayrıntılı görüntüleme sağlayarak beyin tümörlerinin tespitinde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Beyin dokusunu ayrıntılı bir şekilde inceleyerek tümörlerin boyutunu, konumunu ve karakteristik özelliklerini gösterir.
MRG taraması, beyin tümörü tanısında etkili bir yöntemdir. Yüksek çözünürlüklü görüntüler sağladığı için tümörün büyüklüğünü, şeklini ve etrafındaki dokuyu belirlemek için önemli bir araştırma aracıdır.
BT taraması ise bilgisayarlı tomografi cihazı kullanılarak yapılan bir yöntemdir. Beyin tümörlerini daha hızlı ve hassas bir şekilde tespit etmek için kullanılır. BT taraması, tümörlerin yapısal özelliklerini ayrıntılı bir şekilde gösterir ve patolojik değişiklikleri ayırt etmeye yardımcı olur.
BT taraması, beyin tümörü tanısında değerli bilgiler sağlar. Çok yönlü görüntüler elde ederek tümörlerin boyutunu, sınırını ve varsa diğer anatomik yapılarla olan ilişkisini gösterir.
Biyopsi ise tümörün doğrudan incelenmesini sağlayan bir yöntemdir. Tümörden alınan doku örneği, patolojik incelemeler için laboratuvarlara gönderilir. Bu incelemeler sonucunda, tümörün iyilik veya kötülük derecesi ve genetik özellikleri belirlenebilir.
Beyin tümörlerinin doğru tanı yöntemleriyle teşhis edilmesi, hastaların uygun tedavi ve takip süreçlerine ihtiyaç duymasını sağlar.
Tanı Yöntemi
Özellikleri
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)
Yüksek çözünürlük, ayrıntılı görüntüleme, tümörlerin konumu ve boyutunu gösterme
Bilgisayarlı Tomografi (BT)
Hızlı ve hassas tarama, tümörlerin yapısal özelliklerini gösterme
Biyopsi
Doğrudan tümörün incelenmesini sağlama, patolojik incelemeler için doku örneği alımı
Görüntüleme Teknikleri ile Beyin Tümörü Teşhisi
Beyin tümörlerinin teşhisinde görüntüleme teknikleri büyük önem taşır. Bu teknikler, beyin tümörlerinin tanısını koymak ve doğru tedavi planını oluşturmak için kullanılır. En yaygın kullanılan görüntüleme teknikleri arasında Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) bulunur.
Bilgisayarlı Tomografi (BT)
Bilgisayarlı Tomografi (BT), X ışınları kullanarak kesitli görüntüler elde etmeyi sağlayan bir görüntüleme yöntemidir. Bu tarama, beyin tümörünün konumunu, boyutunu ve şeklini belirlemek için kullanılır. BT taramaları, tümörün diğer dokulara olan etkisini göstererek cerrahi planlama ve tedavi stratejisi oluşturmada önemli bir araçtır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG)
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ise manyetik alan ve radyo dalgaları kullanarak detaylı görüntüler elde etmeyi sağlar. Beyin dokusunun farklı yapılarını daha net bir şekilde görüntülemek için kullanılır. MRG taramaları, beyin tümörlerinin büyüklüğünü, şeklini ve varsa yayılımını değerlendirmek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, MRG taramaları tümörün diğer dokulara olan yakınlığını da göstererek cerrahi planlamada yardımcı olur.
Sık Sorulan Sorular
Beyin tümörü nedir?
Beyin tümörü, beyin dokusundaki veya çevresindeki anormal hücre büyümeleridir.
Beyin tümörü çeşitleri ve oluşumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
Beyin tümörleri, farklı tiplerde olabilir ve farklı şekillerde oluşabilir.
Beyin tümörlerinin nedenleri ve risk faktörleri nelerdir?
Beyin tümörlerinin neden olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, bazı risk faktörleri ve etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir.
Beyin tümörlerinin belirtileri nelerdir?
Beyin tümörlerinin belirtileri, tümörün türüne, konumuna ve büyüklüğüne bağlı olarak değişebilir.
Erken dönemde ortaya çıkan beyin tümörü belirtileri nelerdir?
Erken dönemde ortaya çıkan beyin tümörü belirtileri genellikle baş ağrısı, mide bulantısı ve denge sorunları gibi non-spesifik semptomlar olabilir.
İleri dönemde ortaya çıkan beyin tümörü belirtileri ve hastalar üzerindeki etkileri nelerdir?
İleri dönemde ortaya çıkan beyin tümörü belirtileri ise daha belirgin olabilir ve nöbetler, motor beceri kaybı, konuşma bozuklukları gibi şiddetli semptomlara yol açabilir.
Beyin tümörü nasıl teşhis edilir ve teşhis yöntemleri ne kadar önemlidir?
Beyin tümörlerinin doğru bir şekilde teşhis edilmesi önemlidir. Tanı yöntemleri, görüntüleme teknikleri ve biyopsi gibi yöntemleri içerir ve tümörün türünü, konumunu ve evresini belirlemeye yardımcı olur. Tanı yöntemleri doğru tedavi yaklaşımını belirlemek için önemlidir.
Beyin tümörünün teşhisi için hangi görüntüleme teknikleri kullanılır?
Görüntüleme teknikleri, beyin tümörlerinin teşhisinde önemli bir rol oynar. Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) gibi teknikler, beyin tümörlerini teşhis etmek için kullanılır.
Yoğurt, bilinen en eski Anadolu mutfağı lezzetlerinden biridir. Türk mutfağının en önemli ve en faydalı besinleri arasında yer alan yoğurdu, günün her öğününde keyifle tüketebilirsiniz. Yoğurt her öğünde yenilebilecek bir besin olduğu için mutfağımızda oldukça önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar günümüzde daha çok paket olarak üretimi yapılan hazır yoğurtlar tercih edilse de aslında evinizde yoğurt yapmanız oldukça kolaydır. Her ne kadar yoğurt mayalamakonusunda bilinçli bir toplum olsak da bununda kendine has dikkat edilmesi gereken kısımları bulunuyor. Bu nedenle mutlaka yoğununuzu hazırlamadan önce mayalama koşullarına dikkat etmeniz gerekiyor. Aksi takdirde yoğurdunuz taş gibi sert ve kesilebilir bir kıvamda olmayabilir.
yoğurt mayalama
Yoğurt Kaç Derecece Mayalanır?
Yoğurt mayalamanın pek çok farklı yöntemi bulunuyor. Bu yöntemlerden biri de fırında yoğurt mayalamaktır. Eğer yoğurt mayalama konusunda pek bir bilginiz ve deneyiminiz yoksa fırında yoğurt mayalamak sizin için en garantili yöntem olacaktır. Yoğurt mayalarınız için ilk olarak kullanacağınız sütü kaynatıp ılık bir hâle getirmeniz gerekiyor.
Yaklaşık 80 derece olan sütün içerisine yoğurt mayanızı katarak mayalama işlemini tamamlayabilirsiniz. Yoğurt mayaladığınız kabı, 50 derecede bulunan fırına koyarak birkaç saat içerisinde kolayca mayalayabilirsiniz. Fırında mayalanan yoğurt daha kısa sürede oluşacağı için dikkatli olmanızda fayda vardır. Ayrıca fırının ayarını mutlaka kapatarak mayalama işlemini sürdürün. Aksi takdirde yoğurdunuz kesik kesik olabilir.
Yoğurt Kaç Derecece Mayalanır
Taş Gibi Yoğurt Nasıl Yapılır?
Genel olarak Türk mutfağının vazgeçilmezi olan ve pek çok kişinin severek tükettiği yoğurdu taş gibi yapmanın pek çok yolu bulunuyor. Aslında yoğurt yapılırken daha kıvamlı ve su oranı az olmasına özen gösterilir. Her ne kadar sanayi üretimi olan yoğurtlar bu şekilde olsa da sizde evinizin ortamında taş gibi yoğurt yapabilirsiniz. Taş gibi yoğurt yapmanız için oldukça yağlı ve iyi kaynamış bir sütünüz olması gerekiyor. Yoğurt mayalama işlemi için kaliteli bir süte sahip olmanız gerekiyor. Eğer sütün yağ oranı fazla olursa daha sert ve kıvamlı olacaktır.
Taş Gibi Yoğurt Mayalama Püf Noktaları
Herkesin severek tükettiği ve sofraların vazgeçilmezi olan yoğurdunuzu taş gibi yapmanın pek çok püf noktası bulunuyor. Eğer sizde yoğurdu daha koyu kıvamlı tercih ediyorsanız ve uzun süre sulanmasını istemiyorsanız bu püf noktalara dikkat ederek taş gibi yoğurt mayalayabilirsiniz.
Taş gibi yoğurt yapmanın püf noktalarından bazıları şunlardır:
Kaliteli ve doğal süt kullanmak
Sütü kısık ateşte karıştırarak kaynatmak
Yağlı süt tercih etmek
Mayalama ortamına ve ısısına dikkat etmek
Doğal maya kullanmak
Mümkünse mayaladıktan sonra buzdolabında bekletmek
Yoğurdu mayalarken kabın ağzını kapatmamak
Bu ve bunun gibi birkaç şeye dikkat ederek sizde evinizde üstelik oldukça doğal olan taş gibi yoğurt yapabilirsiniz.
yoğurt mayalama
Tereyağı İle Taş Gibi Yoğurt Mayalama
Yoğurt mayalarken kullanabileceğiniz pek çok farklı maya bulunuyor. Özellikle taş gibi yoğurt yapmak isteyen pek çok kişi hem doğal hem de güzel bir şekilde yoğurt yapabilecek bir maya arıyor. Özellikle taş gibi yoğurt yapmak isteyenler için tereyağı ise bulunmaz bir mayadır. Aslında her ne kadar mantıksız gibi görünse de tereyağı gerçekten oldukça güzel bir yoğurt mayası olabiliyor. Yoğurdunuzu tereyağı ile mayalarken normal maya yerine bir yemek kaşığı köy tereyağını katmanız yeterli olacaktır. Yine aynı şekilde mayalama işlemlerinize devam ederek taş gibi yoğurdunuzu bu yöntemle kolayca yapabilirsiniz. Ancak bu mayalama yönteminde daha yağlı ve kaymaklı bir yoğurt elde edeceksiniz.
Dünya üzerinde bulunan her şeyin bir anlamı bulunuyor. Özellikle doğaya bakıldığında doğada var olan pek çok şeyin bir ya da birkaç faydası bulunuyor. Hatta bu durum o kadar bilinen bir şey ki şu anda Dünya üzerindeki birçok iş koluna ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda insanlar daha çok doğaya yöneliyor. Doğal olanın daha faydalı olması pek çok kişinin tercihini doğal ürünlerden yana kullanmasını sağlıyor. Üzüm çekirdeği bunlardan biri.
Doğada bulunan bir ürünün pek çok farklı faydası olabiliyor. Özellikle son zamanlarda üzüm çekirdeğive faydaları konusunda ortada pek çok bilgi bulunuyor. Neredeyse herkesin severek tükettiği üzümün elbette faydaları bulunuyor. Ancak üzümün çekirdeğinin de faydalı olması oldukça değerli bir bilgidir. Eğer sizde üzümün çekirdeğinin nelere iyi geldiğini merak ediyorsanız kısa bir araştırma yapmanız yeterli olacaktır.
üzüm çekirdeği
Üzüm Çekirdeği Yağı Faydaları
Bazı besinlerin sadece kendisi değil tohumu ya da çekirdeği de oldukça fazla fayda sağlayabiliyor. Özellikle üzümün çekirdeğinden elde edilen yağında pek çok farklı faydası bulunuyor. Genel olarak çekirdekten yağ elde etmenin 2 yolu bulunuyor. Bunlar soğuk sıkım yöntemi ve çekirdekleri zeytinyağında bekletme yöntemidir. Eğer çekirdek ya da tohum hâlindeki ürünlerin yağını temin etmek istiyorsanız en faydalı olanı soğuk sıkım yöntemi ile elde edilmiş olanıdır. Bu nedenle üzüm çekirdeğinin yağı da oldukça faydalıdır. Bu yağ daha çok kozmetik ve cilt bakım ürünleri hazırlamakta kullanılan yaşlanma karşıtı bir yağdır.
Üzüm Çekirdeğinin Faydaları Nelerdir?
Üzüm çekirdeğinin bilinen ve kesin olarak kanıtlanmış pek çok faydası bulunuyor.
Bu faydalardan birkaçı şunlardır:
Bağışıklığı güçlendirir.
Sindirim sistemini korur.
Saçtaki beyazlamayı azaltır.
Saçı parlatır ve uzatır.
Cildi gerginleştirir ve besler.
üzüm çekirdeği faydaları 74
Daha pek çok faydası bulunan bu ürünü gün içerisinde kontrollü ve az miktarda tüketerek birçok sağlık sorununa çözüm bulabilirsiniz.
Aynı zamanda saç ve cilt bakımında oldukça faydalı olan bu besini hem yiyerek hem de yağını cildinize uygulayarak çok iyi sonuçlar alabilirsiniz. Bu faydalı besini mutlaka tüketmeye özen göstermelisiniz.
Üzüm Çekirdeği Tozu Nedir?
Üzüm çekirdeği birçok farklı kullanım şekli olan bir besindir. Bu kullanım şekillerinden en az bilineni üzüm çekirdeği tozuhâlidir. Genel olarak bu besinin daha çok meyve hâli ve yağı bilinse de çekirdeğinin öğütülerek toz hâline getirilmesi de oldukça faydalıdır. Üzüm çekirdeğinin yüksek basınçlı makinelerde toz hâline getirilmesiyle faydasında bir azalma olmaz. Eğer bu şekilde toz olarak kullanımın nasıl olacağı konusunda bir bilginiz yoksa yoğurt ve süte katarak gayet kolay bir şekilde tüketerek bu besinin tüm faydalarından yararlanmanız oldukça mümkündür. Toz hâline getirilen üzüm çekirdeğinin tadı daha kekremsi ve acımtıraktır. Bu nedenle daha çok süt, peynir, kefir ve yoğurt gibi ürünlerle tüketmenizde fayda vardır.
üzüm çekirdeği faydaları 75
Üzüm Çekirdeği Yağının Kullanımı Üzüm çekirdeğinin bilinen ve bilinmeyen pek çok farklı faydası bulunuyor. Bu nedenle hâlâ daha bu konuyla ilgili birçok araştırma yapılıyor. Üzümün çekirdeği, yağı ve tozunun ayrı ayrı faydaları olduğu gibi genel olarak aynı besinden oluştuğu için faydaları aynı olabilir. Üzüm çekirdeğinin yağını daha çok kişisel bakım ürünlerinizde kullanabilirsiniz. Kırışık karşıtı etkisi olan bu yağı, cilt bakım ürünlerinizin içerisine eklemekle beraber bu yağdan kremde yapabilirsiniz. Çekirdeğin tozunu ise daha çok sıvı besinlerle karıştırarak tüketmeniz daha kolay olacaktır. Toz hâline gelen çekirdeği aynı zamanda salatalarınıza serperek de farklı bir tat katıp daha faydalı bir hâle getirmenizde oldukça mümkündür
Herkes, zayıflamada etkili yoga hareketleri sayesinde kilo verebilir. Sayısız faydaları olan yoga kilo vermede de önemli etkilere sahip. Burada önemli olan doğru yoga hareketlerinin kullanılmasıdır. Bilindiği gibi pek çok yoga duruşu ve pozisyonu mevcut. Yeni başlayanlar daha hafif yoga duruşlarını tercih edebilirler. Düzenli olarak yoga yapılmaya devam edildiğinde daha ileri seviye duruşların yapılması mümkün olacaktır.
Ancak; esnek olmayanlar hafif hareketlerle yogaya başlamalıdır. Yoga evde yapılabilir. İsteyenler bir eğitmen eşliğinde de başlangıç yapabilirler. Zayıflama diyetleri egzersizler desteklenmelidir. Bunun için yoganın seçilmesinin nedeni yoganın bedensel rahatlama sağlamasının yanı sıra ruhsal anlamda insana kattıklarıdır. İşte zayıflamak, kilo vermek isteyenler için özel yoga duruş ve pozisyonları.
Zayıflamada Etkili Yoga Hareketleri
Savaşçı Duruşu
Savaşçı duruşu, özellikle karın ve kalça zayıflamasında etkilidir. Bu bölgelerinden şikayetçi olanlara önerilir.
Bu duruş için;
İlk olarak ayaklar birleştirilir. Kollar iki yanda olacak biçimde ayakta durulur.
Nefes alınarak kollar kaldırılır ve başın yanına getirilir.
Daha sonra nefes verilir ve vücut ileriye doğru esnetilir.
Nefes alınır ve nefes verilirken sağ bacak geriye doğru atılır. Sağ bacak uzamış sol bacak bükülmüş durumda olmalıdır.
Nefes alınır kollar kaldırılır. Nefes verilerek başlangıç pozisyonuna geri dönülür.
Her ayak için olmak üzere bu poz günde beş kez tekrarlanmalıdır.
Pigeon Pozisyon ve Tekne Pozisyonu
Zayıflamayı destekleyen önemli pozisyonlardan bir tanesi de pigeon pozisyonudur. Bu pozisyon için öncelikle eller ve dizlerle yere yaslanılır. Bu sırada ileriye doğru bakılır. Sağ diz bükülür ve iki elin arasına getirilir. Topuk sol uyluğun altında olacak şekilde pozisyon alınır. Sol bacak geriye doğru uzatılır. Uzatılan bacağın ayak parmakları yere basar. Eğer bu hareket için yeterince esneklik sağlanamıyorsa sağ kalça altına yoga bloğu konulabilir.
Eğer yoga bloğu yoksa bir battaniye de iş görür. Nefes verilirken ileri bakılır. Daha sonra bacaklar pozisyon değiştirerek aynı hareket yapılır. Tekne pozisyonunda; yere oturulup ayaklar uzatılır. Sırt bir yere yaslanarak bacaklar yukarı kaldırılır. Denge sağlanmaya çalışılır. Denge sağlandığında eller dizlerin kenarlarına doğru kaldırılır. Otuz saniye kadar beklenir. Daha sonra başlangıç pozisyonuna geri dönülür. Bu pozisyon da kilo vermede etkilidir.
Genişletilmiş Üçgen Pozisyonu
Ayaklar tamamen açılır. Ayaklar arasında altı ile sekiz santim arası açıklık olmalıdır. Kollar yere paralel olacak şekilde yukarı kaldırılır. Avuç içleri aşağıya bakar. Sağ ayak sağ tarafa doğru 90 derece döndürülür. Sol ayak ise 45 derece çevrilir. Üst vücut, sağa bakacak şekilde pozisyon alınır. Sol el tamamen ve dümdüz olacak şekilde yukarı kaldırılır. Yüz yukarıya kaldırılarak sol ele bakılır. Sağ el ile yere ulaşmaya çalışılır. Bu esnada göğüs öne doğru bakmalıdır. Omuzlar, kalça ve eller sıraya girer. Bu pozisyon otuz saniye boyunca tutulur. Daha sonra başlangıç pozisyonuna gelinir. Tekrar aynı pozisyon alınarak tekrar edilir.
Plank Pozisyonu
Plank pozisyonu, zayıflamak isteyenlerin yağ yakımı için en sık yaptıkları pozisyonlardan biridir. Bu yönüyle oldukça popüler bir duruştur. Son derece basit bir yoga duruşu olmasıyla da tercih edilir. Yüzü koyun bir duruş alınır. Eller yere konularak vücut kaldırılır. Bu sırada ayaklar uzatılmış ve omuz genişliğinde açılmıştır. Parmak uçlarıyla yere bastırılarak vücudun kalkması için destek verilir. Bu pozisyonda boyun, omurga ve aynı zamanda kalça dümdüz tutulmaya çalışılır. Karın içeriye doğru çekilir. Sabit kalınması için kalça sıkılır. Otuz saniye kadar bu pozisyonda kalınır. Bu pozisyon ilk başlarda zor gibi görünse de bir iki denemeden sonra rahatlıkla yapılacak bir pozisyondur.
Yoga Hareketleri
Childs Pozisyon
Bu pozisyon dinlenme pozisyonu olarak bilinir. Ancak; bu pozisyon dinlenme pozisyonundan çok daha fazlasını içerir. Dizlere bükülerek yere oturulur. Dizler birbirinden biraz ayrılır. Ayaklar birbirine tam olarak değecek şekilde birleştirilir. Öne doğru yavaşça eğildikten sonra eller ayaklardan ileri doğru götürülür. Göbek bölümü tamamen dizlere temas eder. Alın yere yakındır ve eller tamamen öne uzanmış şekildedir. Dinlenme sağlandıktan sonra diğer yoga pozisyonuna geçilir.
Saban Duruşu
Bu duruş şekli; hipofiz bezine, tiroitlere ve böbrek üstü bezlerine kan akışını artıran bir pozisyondur. Metabolizmayı düzenleyerek hormonların salınımına yardımcı olur. Bacaklar yukarı doğru esnek şekilde sırt üstü yatılır. Kollar vücuda ve avuç içleri aşağı bakacak biçimde tutulur. Eller yerden kuvvet alarak kalça kaldırılır. Bacaklar, kafanın üstünden geriye doğru götürülerek yere dokunmaya çalışılır. Daha sonra eller köprü pozuyla birleştirilir.
Köprü Duruşu
Köprü duruşu, tiroit bezine masaj yapmaya yardım eden bir duruştur. Bu duruşta metabolizmayı kontrol eden hormonların salınımı gerçekleşir.
Yatılır ve bacaklar kıvrılır. Ayaklar kalça genişliğiyle birbirinden ayrı durur.
Kalça kaldırılarak yere paralel olacak şekilde havada tutulur.
Kollar alta yerleştirilir ve parmaklar birleştirilmeye çalışılır. Bir dakika beklenir ve kalça aşağıya indirilir. Bu hareket iki kez daha tekrarlanır.
Yoga ile Zayıflama Arasındaki İlişki
Öncelikle belirtilmesi gerekir ki; zayıflamak için sadece yoga elbette yeterli değildir. Yoga kişinin diyetini ve zayıflama programını destekleyecek bir faaliyettir. Yogadaki özel pozisyon ve duruşlar yağ yakımı hızlanır ve kilo vermeye yardımcı olur. Yoganın zayıflamayı desteklemesi için düzenli bir şekilde yapılması da önemlidir.
Haftada en az beş ya da altı gün yoga yapılmalıdır. Her defasında yirmi yirmi beş dakika kadar yoga yapılması yeterli olacaktır. Yoganın zayıflama üzerindeki olumlu etkilerinden biri de sağladığı ruhsal rahatlamadır. Diyet programları uygulanırken kişilerde stres görülür. Yoga gerek nefes egzersizleri gerekse duruşlarıyla kişinin gevşemesini ve ruhsal anlamda rahatlamasını sağlar. Bu da stres faktörünü ortadan kaldırır.
Sağlıklı yaşamak ve kilo vermek için son zamanlarda popüler olarak uygulanan ketojenik diyetmenülerisayesinde birçok ünlü gözle görünür bir değişime uğramış durumda. Ciddi kilolar vererek büyük değişimlere uğrayan ünlüler sayesinde ön plana çıkan ketojenik diyet, kontrollü olarak kilo vermeye yardımcı bir program ve içeriği doğal yağ ve yağ asitlerinden oluşan bir beslenme şeklini içeriyor.
Karbonhidratın tamamen kesildiği, vücudun enerji metabolizmasının değiştiği bu diyet ile sağlıklı ve hızlı bir şekilde kilo vermek mümkün hale geliyor. Önceden çeşitli hastalıkların tedavisi için uygun görülen bir beslenme biçimi olan ketojenik diyet, günümüzde sağlıklı beslenme ve sağlıklı kilo vermek için tercih ediliyor. Ketojenik diyet hala pek çok hastalığın tedavisinde reçete ediliyor. Özellikle karaciğer rahatsızlıklarının tedavisinde doktor kontrolünde yoğun ketojenik diyetler uygulanabiliyor. Peki, ketojenik diyet nasıl yapılıyor?
Diyet Menüleri
Ketojenik Diyet Nedir?
En sade haliyle karbonhidrat ve protein kaynaklarının en az miktarda, yağ asitlerinin ise en fazla miktarda kullanıldığı beslenme biçimine ketojenik diyet denir. Oldukça zahmetli ve tıbbi gözetimde yapılması gereken bir diyet programı olan ketojenik diyet menüleri kişiye özel olarak hazırlanır. Bu beslenme programı ile amaç, yağ asitlerinin vücuda sağladığı ekstra enerjiyi ortaya çıkarmaktır. Bu diyet sayesinde metabolizma sistemi yağ ile çalışmaya ve daha hızlı bir şekilde yağ yakmaya başlar.
Ketojenik Beslenme Nasıl Olur?
Ketojenik diyetin temelini %75 yağlar oluşturmaktadır. Un, tuz, şeker ve tahıl grubu beslenme ketojenik diyet menüleri içeriğinde yer almıyor.
İşte ketojenik beslenme menüsüne uygun yiyecekler:
Doğal yağlar ( tereyağı, Hindistan cevizi yağı, çörekotu yağı, susam yağı ve saf zeytinyağı)
Koyu yeşil renkli sebzeler ( brokoli, roka, marul, ıspanak)
Yağlı yemişler ( kaju, yer fıstığı, ceviz, ay çekirdeği, fındık)
Kırmızı et ve yumurta
Yağlı süt ürünleri ( krema, kaşar peyniri, doğal tereyağı)
Yağ ağırlıklı ketojenik diyet uygulamasında; paketli ve işlenmiş gıdalardan, unlu mamullerden, alkolden ve yüksek glikoz içerikli besin ve sebzelerden kaçınmak gerekiyor.
Ketojenik Diyette Tüketilmemesi Gerekenler
Ketojenik diyette vücudun temel enerji kaynağını yağlar oluşturuyor. Yağ çeşitleri ve vücudun enerji ihtiyacını karşılayacak yağlı ürünler ketojenik diyet menüleri için başlıca beslenme unsurları olarak yer alıyor.
Ketojenik diyete uygun olmayan besinler;
Yulaf, pirinç, buğday, mısır
Pekmez, bal
Patates ve baklagiller
Kavun, karpuz, elma, muz gibi meyveler.
Kök sebze ve meyveler, nişasta içeren ürünler de dikkatli olarak tüketilmesi gereken besinlerden.
Ketojenik Diyette Dikkat Edilmesi Gerekenler
Ketojenik beslenme tarzı kontrollü ve dengeli bir şekilde takip edilen bir programı kapsıyor. Bu nedenle ketojenik diyet menüleri çok uzun süreli kullanıma uygun değil. Aşırı dengesiz beslenmeden dolayı uzun dönemde vücutta bazı problemlere sebep olabilir. Örneğin; beynin enerji kaynağı glikozdur, uzun süreli şekersiz beslenme ile unutkanlık baş gösterebilir. Lifli gıdalar az tüketildiğinden ciddi kabızlık problemleri yaşanabilir. Aşırı yağlı beslenme karaciğer için ekstra yük demektir. Karaciğer rahatsızlıkları bulunan kişilerin mutlaka bir hekim kontrolünde diyet yapması gerekir.
Ketojenik Diyet ile Bir Haftalık Beslenme Menüsü
Pazartesi;
Kahvaltı: 2 kibrit kutusu büyüklüğünde herhangi bir yağlı peynir, yeşillik salatası, domates, salatalık, 3-5 adet zeytin
Öğle yemeği: Tercihe göre tavuk ya da balık ızgara, limonlu zeytinyağlı bol yeşillikli salata
Ara Öğün: Bir avuç kuruyemiş, sütlü bir içecek
Akşam yemeği: Öğle yemeğiyle aynı tercih edilebilir. Beyaz et ve salata.
Öğle yemeği: Kaşarlı ızgara köfte, limonlu yeşil salata
Ara öğün: Domates, salatalık söğüş
Akşam yemeği: Somon balığı ızgara, peynirli yeşil salata
Sevdiğiniz ya da sevmediğiniz yiyecekleri farklı kategorilerde değiştirerek keyifli ketojenik diyetmenüleri hazırlayabilirsiniz. Salatalarda bol limon tercih edebilirsiniz hatta salatalara birden fazla limon sıkarak metabolizmanın yağ yakım hızını artırabilirsiniz. Yeşil sebze ve meyveleri her öğüne mutlaka dâhil etmeyi unutmayın.
Yeşil yapraklı sebze ve meyveleri detox suyu şeklinde tüketmek de faydalı olabilir. Çeşitli karışımlar elde ederek ara öğünlerde tüketebilirsiniz. İşlenmiş et ürünlerinden jambon ve füme ürünlerini haftada bir defayı geçmeyecek şekilde tüketmeye özen gösterin. Acı tüketmeyi seviyorsanız yemek ve soslarınızda acı tüketebilirsiniz. Acı biber de bir diğer yağ yakma potansiyele sahip sebzedir. Ketojenik diyette bol su içmeye özen gösterin.